Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri

SB Yönetim İletişim Sohbet Radyo Anasayfa

Geri git   Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri > > >

Rastgele Günün Sözü:
Sohbet SB Mobil Uygulama



Kullanıcı Etiket Listesi


 
 
Seçenekler Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 28.06.16   #1
Kullanıcı Profili
Sinem
Guest
Avatar Yok
Standart Atatürk ün Kişisel özellikleri

Atatürk ün Kişisel özellikleri


Atatürk cesur ve kararlı bir kişidir

"Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır."
Büyük liderlerin ana vasıflarından biri "cesur" olmak, yani inandığı bir şeyi hayata geçirmek için önündeki engellerle başa çıkabilmektir. Atatürk'ün en dikkat çekici vasıflarından biri bu anlamda "cesur" olmasıdır; davasındaki samimiyeti, kararlı ve sabırlı olması, tüm zamanını hedeflerini hayata geçirmek için adaması ve inandığı değerlerden asla ödün vermemesi, onun bu vasfından kaynaklanmaktadır.
Mustafa Kemal doğru bildiği yolda yalnız kalacağını bilse dahi tek başına yürüyebilecek bir insandır.
Atatürk'ün yıllarca yanında bulunmuş olan dava arkadaşı Celal Bayar, onun bu yapısını şu şekilde anlatmaktadır:
"Atatürk prensip sahibi bir insandı. Üzerinde kesin inanca vardığı düşüncelerini ne kadar güç ve tehlikeli olursa olsun tereddütsüz kanunlaştırır ve başarıya ulaşıncaya kadar peşini bırakmazdı."
Büyük Önder'in manevi kızı Afet İnan Hanımefendi ise, onun bu sarsılmaz yönünü şöyle ifade etmektedir:
"Mustafa Kemal cesurdu ve çok azimliydi. Yapacağı işlerde muvaffak olmak için bütün şartların hazırlığını yapar ve karşısındakinin neler yapabileceğini hesap ederek onlara karşı tedbirli hareket etmeyi önceden kararlaştırırdı. En kötü ihtimali bile önceden düşünüp tedbirini alırdı."
Atatürk'ü tanıyan bir başka kişi de onun azmini şu şekilde tarif etmiştir:
"Mustafa Kemal her yapacağı işi günlerce bazen aylarca, inceden inceye düşünerek fikren hazırlardı. Bir defa karar verdi mi onu hiçbir güçlük yolundan çeviremezdi. Yaptığı her işte onun azmi ve karakteri açıkça okunurdu. Bugün, Türkiye'de elle tutulacak ne varsa, onun kudret ve kabiliyetinin, yılmak bilmeyen çalışmasının, gece gündüz ara vermeden didinmesinin meyvesidir."
Devlet ve milletin refahı ve geleceği için çalışanlar, Türkiye'yi dünyaya yön veren güçlü bir ülke yapabilmek için, onun gösterdiği azim ve kararlılığı aynen tatbik etmek zorundadır. Ancak bu şekilde Büyük Önder'in izinden yürüyebilir, ülkemizi ve milletimizi hak ettiği seviyeye çıkarabiliriz.

---

Atatürk, Barış Yanlısı Bir Liderdir
Onun ünlü Yurtta sulh, cihanda sulh sözü, bu konuda tarihe geçmiş bir slogandır. Atatürk, bir konuşmasında da şöyle demiştir:
Cumhuriyet'in dış siyasette özenle güttüğü amaç, uluslararası barışı korumak ve güven içinde yaşamaktır. Komşularımızla dostluk ve iyi geçinme yolunda her gün biraz daha ilerlemekteyiz.

---

Atatürk adaletli bir insandı
"Hiç kimsenin hakkına tecavüz etmek istemediğimiz gibi, diğerleri tarafından da hayat ve istiklalimize riayet olunmasından başka bir davamız yoktur."
Sadece nefsinin istek ve tutkularını amaç haline getirip, basit ve şahsi çıkarlar peşinde koşup, vicdanlarını köreltmiş olan insanların adaletli olmaları mümkün değildir. Adaletli olmak, ancak kişisel tutkularını terk eden insanların gösterebileceği bir vasıftır.
Adalet anlayışının temelini İslam Dininden alan Atatürk de, getirmiş olduğu çağdaş Türk hukuk sistemi ile herkesin insanca, adaletle yaşamasına ortam hazırlamıştır. Herkesin hakkını koruyan, haksızlığı önleyen, suçlu suçsuz ayrımını en titiz biçimde yapan bir sistem oluşturmuştur. Atatürk kişiye değer veren, ülkeyi kaostan çıkarıp, gerçek selamete kavuşturmayı amaçlayan bu hukuk sisteminin gerekliliğini şöyle dile getirmiştir:
"Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet halinde varlığı kabul olunamaz. Vatandaş ancak mahkeme kararı ile cezalandırılır. Bu memlekette hükümsüz vatandaş öldürülemez."
Adaleti sağlayabilen devlet güçlüdür, vatandaşları da o oranda huzurlu ve güven içindedirler. Çünkü devletten yana beklediği adaletin eksiksizce yerine geldiğini gören bireylerin hem devletine olan saygısı ve itimadı artar, hem de endişeye kapılarak kendi hakkını kendisi aramaya kalkışıp suç işleme gibi bir eğilim göstermez. Aynı zamanda bu sistemin en hassas şekilde işlediğini görürse hem kendi adalet anlayışı güçlenir, hem de çevresini adil olmaya teşvik eder. Atatürk'ün adalet anlayışı sayesinde de, Türk Milleti'nin hem ferdi hem de toplumsal hakları güvence altına alınmıştır. Bu da Atatürk'ün millet çıkarlarını önde tutan eşsiz lider karakterinden ve güzel ahlakından kaynaklanmaktadır.

---

Başkalarının fikrine önem verirdi
"Dünyada hükümet için meşru olan tek bir prensip vardır ki, o da istişareden ibarettir. Hükümet için ilk ve temel şart yalnız ve yalnız istişare etmektir."
Atatürk, milletine hizmet yolunda tüm varlığını ortaya koymuş önder olarak ulusal menfaatleri daima ilk planda tutmuş ve her işinde istişareye başvurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'ni ileriye götürecek kararları almadan önce, daima bilgisine ve ahlakına güvendiği kişilerle fikir alış verişinde bulunmayı prensip edinmiştir.
Atatürk'ün otuz yıllık dostu olması sebebiyle özel yaşamını çok yakından tanıyan Sayın Süreyya Yiğit, bu konuda şunları söylemektedir:
"... Atatürk, herhangi bir meseleye karar vermeden önce herkesin ayrı ayrı fikrini dinlerdi."
Atatürk'ün fikir alış verişine verdiği değeri Hasan Rıza Soyak da şu sözleriyle anlatıyor:
"Atatürk, her görevlinin üzerinde aldığı işleri, aklını, zekasını ve kanuni yetkilerini son hadidine kadar kullanarak, zamanında çözmeye çalışmasını ve sorumluluk almaktan çekinmemesini isterdi. İlgililerin ve görevlilerin görüşlerini dinlemeden, hatta kendileriyle müzakere etmeden bir konu hakkındaki görüşünü bildirmezdi. Ben, maiyetindeki bütün çalışma hayatım esnasında konuşmadan ve fikir alış verişinde bulunmadan bir emir aldığımı hatırlamıyorum. Aynı zamanda, birçok konuşmalarında kendisine aklına gelen herhangi bir görüşü arzetmekten çekinmek hissine kapıldığımı hatırlamıyorum."
Kendisini yakından tanıyanların sözlerinde de açıkça ifade edilen örnek tevazusunu Atatürk'ün kendi ifadelerinde de görmek mümkündür. Örneğin bir gün Atatürk'e gücünün ve iktidarının sırrı sorulduğunda, "durur dinlerim" demiştir. Karar mekanizması kendisi olduğu halde niçin herkesi dinlediği sorulduğunda ise, herkesten öğreneceği bir şeyin olduğunu söylemiştir.

---

Çalışkanlığı ile tüm dünyaya örnekti
Yeni bir devlet kurulurken, sosyal, siyasal ve iktisadi olmak üzere birçok alanda yapılması gereken çok fazla iş varken o, "Yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak. Servet ve onun tabii neticesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır" diyerek halkını şevklendiriyor ve milleti hizmete yöneltiyordu.
Atatürk'ü tanıyanlar onun için çalışma saati diye bir şey olmadığını, yapacağı işi bitirinceye kadar uyumadan, dinlenmeden, yemek yemeden çalıştığını söylerler. Özellikle mücadele yıllarında normal uyku nedir bilmediğini, geceleri uyumaktan hoşlanmadığı için odasına çekilip uyumak yerine okuduğu için, Mahmut Esat Bozkurt tarafından ona "Türk Milleti'nin gece bekçisi" adı takıldığı söylenir. Yakın mücadele arkadaşlarından biri onun bu yönünü şöyle anlatmaktadır:
"Çankaya Köşkünde Büyük Nutuk hazırlanırken 48 saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettirişini hatırlarım. Öyle ki, yazı yazmaktan yorulanlar değişiyor, fakat o binlerce belge arasından ayırdığı notlarıyla büyük eserlerini tamamlamak için uykusunu bile vermekten çekinmiyordu."

Çalışkanlığı
Atatürk çalışkan olmanın önemini ısrarla vurgulamış, dahası bunun İslam dininin bir gereği olduğu üzerinde durmuştur. Aşağıdaki sözleri bu konudaki düşüncelerini ortaya koymaktadır:
Geçen zamana nispetle daha çok çalışacağız, daha az zamanda büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk Milletinin karakteri yüksektir. (Onuncu Yıl Nutku)
Belirttiğimiz gibi, Atatürk ün bu öğütleri Kuran ahlakına uygundur.


---

Dürüst bir devlet adamıydı
Atatürk, dünyanın, ahiretteki ebedi mükafata ulaşmak için bir imtihan yeri olduğunu bilirdi. "Cihan bir imtihan meydanıdır, imtihanda muvaffak olmadan lütufkarahane muameleler beklemek boşunadır"
şeklindeki sözü bu konudaki inancının bir ifadesidir. Bu sebeple özel yaşamında olduğu gibi devlet yönetiminde de ahlaki değerlerden taviz vermeden vicdanı ile hareket etmiştir.
"Hedefe ulaşmak için her yol mübahtır" şeklindeki Makyevelist mantığın her zaman karşısında olan ve ahlaki değerlerden asla taviz verilmemesi gerektiğine inanan Atatürk, kendisi gibi çevresindeki insanların da dürüst olmasını ister, dürüst olmayan insanları tasvip etmezdi.
İşte, Atatürk'ün başarısının ardındaki sır, özel hayatında olduğu gibi devlet yönetiminde de dürüst davranmasıdır. İleri görüşlülüğü ile kimi hangi göreve yerleştireceğini iyi bilirdi. Söz konusu kişiler, yakın arkadaşları da olsa devletin güvenliğini düşünerek asla iltimas geçmemiştir. Atatürk böylece Türk halkını da dürüstlüğe ve işlerinde ehil olmaya teşvik etmiştir. Atatürk'ün bu konudaki bir sözü şöyledir:
"Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim gözümde değerli, önemli kardeşlerimsiniz. Ama hepinize gösterdiğim hedef yüce kutsal bir hedeftir. Hanginiz daha güzel yöntemle, başarıyla oraya ulaşırsanız, onu ellerim çatlayıncaya kadar çırparak alkışlayacak, takdir edeceğim. Benden iltimas ve taraf tutma beklemeyiniz arkadaşlar, adam olanlar, insan olanlar, yüksek ideali olanlar değerlerini göstersinler. Benim size kardeşçe söyleyeceğim budur, tüm arkadaşlarımıza söylemek zorundayım ki ben o milli hedefe tüm millet kitlesini yürütmek için, doğal olarak ahlaki bir durum, bunu isterim."

---

Tevazu Sahibi Bir Deha
Atatürk ün alçakgönüllüğü, hitabetteki ustalığı ve bu ustalığı en etkili şekilde kullanması, dünya tarihinde, çok az sayıda liderde görülebilecek gerçek bir beyefendilik özelliğidir.
Birinci İnönü Zaferi nden sonra, silah arkadaşı İsmet Paşa ya yazdığı teşekkür mektubu bu özelliğini açık bir şekilde ortaya koymuştur; İnönü Muharebe Meydanı nda, Metris Tepe de Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı General İsmet e: Dünya tarihinde sizin İnönü Meydan Muharebeleri nde üzerine aldığınız görev kadar ağır bir görev kabul etmiş komutanlar azdır.

Düşmanın çılgın istilası, azim ve hamiyetinizin kayalarına başını çarparak paramparça oldu. Namınızı, tarihin şeref sahifelerine kaydeden ve bütün milleti hakkınızda sonsuz minnet ve şükrana sevk eden büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken üstünde durduğunuz tepenin, size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanını seyrettirdiği kadar, Milletimiz ve kendiniz için parlak yükselme ile dolu bir gelecek ufkuna da baktığını ve egemen olduğunu söylemek isterim.

Atatürk ün vurgulamakta ve yüceltmekte en hassas olduğu konu, Yüce Türk Milletinin fedakarlığı, cesareti ve özverisi olmuştur. Nitekim kazanılan eşsiz zaferin mimarı Mustafa Kemal, bu zaferin Anadolu halkının eseri olduğunu her fırsatta dile getirmiştir: Düşünmediler ki Türklerin vatan sevgisiyle dolu olan göğüsleri kendilerinin mel un ihtiraslarına karşı daima demirden bir duvar gibi yükselecektir. Nitekim milletimiz düşmanın hazırlıklarına karşılık için, hiçbir fedakarlıktan çekinmedi. Ordumuzu takviye para, insan, silah, hayvan, araba velhasıl her ne lazımsa seve seve verdi. Avrupa nın en mükemmel araçlarıyla donatılan Konstantin ordusundan, Ordumuzun donatım itibariyle de geri kalmaması ve hatta ona üstün gelmesi gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının fedakarlığına borçluyuz.

Atatürk aynı alçakgönüllüğü, 30 Ağustos Zaferi nden sonra da göstermiş; kazanılan bu büyük zaferin arkasında Türk Ordusunun komuta heyetinin ve Türk subaylarının bulunduğunu belirtmiş; bu büyük zaferi Türk Milletinin bir anıtı olarak gördüğünü ifade etmiştir. Türk Miletinin bir evladı olmak ve bu milletin ordusunda Başkumandan olarak hizmet etmek; eşsiz deha sahibi bu Büyük Kumandan için övünülecek tek özellikti: Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu muharebe; Türk Ordusunun, Türk subaylarının ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tesbit eden çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk Milletinin ölmez bir anıtıdır. Bu eseri meydana getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğum için, sonsuza dek mesut ve bahtiyarım. Burada dikkat edilmesi gereken önemli nokta, Atatürk ün Türk Milletinin ve Türk Ordusunun bir bütün olarak işlenmesinden, millet ve ordusu arasındaki bağ ve yardımlaşmadan bahsetmesidir. Bu bağ yalnızca Kurtuluş Savaşı nda görülmemiş; Cumhuriyet sonrasındaki yıllarda da açıkça hissedilmiştir. Günümüzde de Türk halkının Kahraman Ordusu na karşı gösterdiği hassasiyetin ve onun, her Türk ün kalbinde özel bir yeri bulunmasının sebebi; tarih boyu süregelen ve Atatürk ün de sözlerinde altını çizmiş olduğu bu kopmaz bağdır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı nın zaferle sonuçlanmasının ardından, hükümdar, diktatör, halife ve benzeri sıfatlar alabilirdi. Fakat büyük adam olabilmek için, onun parlak ünvanlara ihtiyacı yoktu. Zeminini hazırladığı ve ilkeleri doğrultusunda kurduğu Cumhuriyet in başkanı olduktan sonra; çizdiği medeniyet yolunda yürümeye başladı. İsteseydi, şüphesiz ki tahta çıkabilirdi. Fakat basireti buna mani oldu. Kibirsizdi; gösterişi sevmez, öğünmesini bilmezdi. Hergün biraz daha filozoflaşmış, halk arasında kıymeti artmıştır. Bu büyük insanın sahip olduğu tevazu, yakın çevresi ve diğer insanlarla birebir ilişkilerinde daha da net bir şekilde ortaya çıkıyordu. Cumhuriyet dönemi ressamlarından İbrahim Çallı nın Atatürk le yapmış olduğu sohbet, bu tevazunun açık bir örneği olmuştur.

İbrahim Çallı nın o gün yaşadıklarını, Hasan Cemil Çanbel şöyle anlatıyor:
Çallı - Büyük reisimiz, beni huzurunuza kabul buyurdunuz. Ve beni konuşturdunuz, siz ne büyüksünüz ki, bizi dinliyorsunuz.
Atatürk - Ben sizi dinlerim, sizin konuşmak ne kadar hakkınızsa, benim de bu büyük millete söylemek, kendimi ona dinletmek hakkımdır.
Çallı - Size malik olmak, bu güzel talih Türk Milletine nasib oldu.
Atatürk - Aynı milletin çocuklarının beraber bulunarak birbirini tanımaları, sevmeleri ve yüksek hislerle aynen tabi olmaları güzel bir şeydir. Eğer siz güzel sanatlar mensubu olarak bunu tesbit ederseniz bütün millete ve bütün insanlığa hizmet etmiş olursunuz.
Çallı - Büyük Reisi Cumhur...
Atatürk - Hayır ben bu akşam sizinle Cumhurbaşkanı olarak değil, bir vatandaş olarak konuşuyorum. Bu memlekette ve her memlekette, daima bir cumhurbaşkanı vardır. Ben sizinle şimdi konuşurken bir vatandaş sıfatını düşünüyorum.
Çallı - Siz bu milleti kurtardınız.
Atatürk - Bu bahsi burada bırak, şimdi Gazi Mustafa Kemal yok, sizinle eşit koşullar altında konuşabilirim.
Sözleriniz güzel ama bitti, yalnız sen mi söyleyeceksin. Sanatçılar sanırlar ki yalnız kendileri heyecanlanırlar. Etraflarındaki insanların kendilerinden ziyade heyecanlandıklarını unuturlar.
Çallı- Büyük Paşam, bir eserim var, Fındıklı Sarayı nda duruyor.
Atatürk- Fındıklı Sarayı neresi? Ben saraylardan hoşlanmam. Devlet Başkanı olmak mecburiyetinde, İstanbul a gittiğimde Dolmabahçe denen soğuk bir yerde oturuyorum. Ve ben orada rahatsız oturuyorum. Bir evde otursam daha rahat ederim.
Atatürk, yaşamının önemli bir bölümünü cephelerde mücadele etmekle geçirmiş, bir ülkenin Kurtuluş Savaşı na tek başına yön vermiş, Türk Ordusunun başına geçmiş ve büyük bir zafere imza atmış, eşsiz bir devlet adamıdır. Ancak kahramanlıklarla dolu bir geçmişe sahip olan bu insan; günlük yaşantısında gösterişten uzak, sakin bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. Atatürk ün Kurtuluş Savaşı sonrasındaki yaşamı onun bu özelliğini göstermektedir.
Atatürk Ankara daki zamanlarını Marmara Köşkü nde geçirir, öğle yemeklerini orada yer, sıradan bir vatandaş gibi çiftlikle meşgul olur, bazen sohbet etmek için yakın arkadaşlarına uğrardı. İstanbul dayken de motorla boğaz gezintisinden, Anadolu sahilini takiben Ada ya gitmekten hoşlanırdı. En büyük zevki halkın arasına karışarak, onların eğlencesine iştirak etmekti. Herkes bilirdi ki Ata nın en mutlu olduğu dakikalar, halkıyla beraber olduğu anlardı.
Atatürk ün en önemli özelliklerinden biri de, çağının çok ötesinde bir dehaya ve başarılarla dolu bir yaşama sahip olmasına rağmen, son derece mütevazi ve alçakgönüllü olmasıydı.
Atatürk ün tevazusunu ortaya koyan belgelerde, kişiliğinin bir başka özelliği de ön plana çıkmaktadır. Bu özellik, söylemek istediğini en çarpıcı kelimelerle, en güzel şekilde anlatmadaki ustalığıdır. Atatürk, karşısındaki insanları hep onore etmiş ve bunu yaparken söz söyleme sanatındaki ustalığını kullanmıştır. Alçakgönüllülüğü, hitabetteki ustalığı; dünya tarihinde çok az insanda görülen gerçek bir mümin özelliğidir.

---
Kararlı ve Çevresine Moral Aşılayan Lider
Atatürk en zor anlarda dahi kararlılığından ve inancından hiçbir şey yitirmez ve sürekli çevresine moral aşılardı. Atatürk ün silah arkadaşı İsmet (İnönü) Paşa, İkinci İnönü Zaferi nden sonra, kendisini kazandığı zaferden dolayı tebrik eden Mustafa Kemal Paşa ya cevaben bir mektup yazmıştır. Mektubunda, elde edilen zaferin arkasındaki esas gücün, Atatürk ün ruhundaki ateş olduğunu, bu ateşte milletin maddi ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetlerinin toplandığını şu satırlarla ifade etmiştir:
TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: Zulüm ve istibdat dünyasının en zalimane hücumlarına karşı yalnız ve şaşkın kalan milletimizin maddi ve manevi bütün kabiliyet ve kuvvetlerini ruhundaki ateşle toplayan ve harekete getiren Büyük Millet Meclisi nin Reisi Mustafa Kemal Paşa!. Kahraman askerlerimiz; Subay ve erlerimizle Avcı hatlarında omuz omuza vuruşan Tümen ve Kolordu Komutanları adına takdir ve tebriklerinize Kemali Fahr ile arzı şükran ederim.
Atatürk ün kararlılığının bir başka örneği, Sakarya Meydan Savaşı ndan önce yaşananlarda görülmüştür. Bu gelişmeler, Atatürk ün zamanın ötesinde bir dehaya sahip olduğunu, mevcut şartları analiz etme gücünü ve milletine olan sarsılmaz inancını bir kez daha ortaya koymuştur.
Sakarya Meydan Savaşı ndan önce, söz konusu olaylar şöyle gelişmiştir: 1920 senesinin Temmuz ayında, Yunan İşgal Kuvvetleri Geyve Boğazı ndan Afyon a kadar uzanan hat boyunca mevzilenmiş Türk Ordusuna karşı büyük bir taarruza girişirler. Mustafa Kemal, düşmana karşı daha elverişli şartlarda savaşmak için orduya Sakarya nın doğusuna çekilme emri verir. Bu taktiksel çekilmesi ve Yunan ordusunun ilerlemesi, bütün yurtta ve TBMM de büyük heyecan uyandırmıştır. Harp sanatından anlamayan ve Atatürk ün askeri dehasını hakkıyla takdir edemeyenler, bu durumu büyük bir yenilgi olarak değerlendirmişlerdir. TBMM de tartışmalar ve hiddet son dereceyi bulmuştur ki, Mustafa Kemal in inanç ve kararlılığı bu tartışmalara son noktayı koyar. Yayımlanan bir genelgeyle, halkın ve mebusların moralleri düzeltilir ve güvenleri tazelenir. Atatürk ün aşıladığı bu inanç ve güven duygusu, kısa bir süre sonra büyük bir zafere vesile olacaktır. Söz konusu genelge şöyledir:
Düşmanın ilerlemesi ihtimaline karşı halkın, kesinlikle tereddüt ve kuşku duymasına yer yoktur. Düşmanın Anadolu ve içlerine doğru uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer, düşmanın ölüm yolculuğudur. Allah'ın yardımı, yakın olaylar bu sonucu gösterecektir.
Sakarya Meydan Savaşı öncesinde, Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal in ordunun başına geçmesini istedi. Çünkü milletin ve Meclis in umudu, onun şahsında bütünleşmişti. Sonuçta 5 Ağustos 1921 tarihli bir kanun ile Meclis bütün yetkilerini Mustafa Kemal e devretti ve Başkomutanlık sıfatı verdi. Böylece, Erzurum Kongresi sırasında bütün sıfatlarını bırakan ve tüm memuriyetlerinden çekilmiş olan Mustafa Kemal Paşa; ulusal iradeyle, ve Meclis Reisi olarak, askerlikteki en sorumlu fakat en şerefli göreve, Başkomutanlığa yükselmiş bulunuyordu.
Osmanlı devletinde, Başkumandanlık daima padişaha ait olmuş ve ordular Başkomutan vekilleri tarafından sevk ve idare edilmiştir. Mustafa Kemal ise bir milli kahraman olarak, Türk tarihi boyunca milli iradeye dayanarak başkomutanlık makamına geçen ilk Türk komutandır.
Mustafa Kemal bu şerefli makam ile aziz Türk Ordusunun başına geçti ve 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi boyunca orduyu yönetti.
Savaş sırasında atından düşen ve kaburga kemiği kırılan Mustafa Kemal, yaralı olarak sedye üzerinden harekatı idare etti. Bu büyük kumandanın cesareti, fedakarlığı ve inancı, askerlere moral aşıladı. Bu inanç, komutası altındaki kahraman askerlerin kendisine duydukları güvenle birleşince, hiç kimsenin ihtimal vermediği bir mucize gerçekleşti. Sayı, mühimmat ve askeri olanaklar açısından çok eksik bırakılmış Türk Ordusu, Batı nın bütün imkanlarını arkasına almış olan Yunan ordusunu hezimete uğrattı.
Atatürk ün kararlı ve önder kişiliğinin insanlar üzerinde bıraktığı etki, Kurtuluş Savaşı ndan yıllar sonra bile, birçok yabancı gazeteci ve devlet adamının dikkatini çekmiştir. Bu gazeteci ve devlet adamlarından bazıları, Atatürk hakkında şunları söylemişlerdir:

Fransız Gazeteci Madam Golis;
Ani olarak fosfor gibi ışıldayan yine birdenbire kendi içinde dönen garip bakışları vardı. Kuvvetli kişiliği, herşeyi kavramadaki süratle, el hareketleriyle, kendini belli ediyor. Mustafa Kemal, gerçekten genç temiz, candan inanmış, ulusunu yönetmek için doğmuş bir insandır.


İngiliz Yazar Ravlinson;
Kuvvetli karakterli ve dünya milletleri arasında kendi milletini, haklı gururu üzerine kesin görüşlü bir adam olarak hiçbir zaman kişisel ün peşinde koşmadı. Yurdunun çıkarlarını herşeyin üstünde tutan ve milleti için her faydalı sonuca ulaşmaya çalışan bu zat gücünü damarlarına işleyen görev duygusundan alıyor.

İtalyan Bakan Soforça;
Hayatının sonuna kadar ulusunun mutlak güveniyle kurduğu devletin başında kalan muzaffer kumandanın kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.

İngiliz Elçisi Persi Loren;
Görüşü o kadar keskin ve sıhhatli idi ki, olayların gidişi, halkın duyguları ve Türkiye nin iş ilişkileri ile ilgili sezişleri şaşılacak bir şekilde doğru çıkardı.

---

Atatürk ün Diplomatik Dehası
Askeri dehasının yanı sıra, Mustafa Kemal Atatürk ün bir diğer önemli vasfı, dünya siyasetine vakıf bir lider olmasıydı. Dünya üzerindeki politik gelişmeleri çok yakından takip ediyor ve her konuda son derece isabetli tahliller yapıyordu. Siyasi konulardaki öngörüleri, bu ileri görüşlülüğü tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Vefatının üzerinden 60 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, öngörülerinin birer birer gerçekleşiyor olması, bu açıdan son derece önemlidir. Atatürk ile Amerikan generali Mac Arthur arasında geçen bir görüşme, bu konuya verilebilecek en iyi örneklerden biridir:

II. Dünya Savaşı nın kahramanı ve Japonya fatihi General Mac Arthur, 1932 yılında Türkiye yi ziyaret etmişti. Bu vesile ile, Türkiye nin lideri ve reformcusu Atatürk ile tanışma fırsatı da bulmuştu. İki büyük asker, karşılaştıkları anda birbirlerine karşı büyük yakınlık duydular. Sıcak bir atmosfer ve samimiyet içinde devam eden bu uyumlu görüşme esnasında; dünyadaki gelişmelere temas ettiler; hem ümit, hem korku dolu olarak, gelecek hakkındaki düşüncelerini ifade ettiler.
Atatürk, bu görüşmede, Mac Arthur un Avrupa nın durumu konusundaki sorusunu şöyle cevaplamıştı:
Versay Anlaşması, 1. Dünya Savaşı nedenlerinden hiçbirini kaldırmamıştır. Tersine, dünün başlıca düşmanları arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirmiştir. Galipler, yenilenlere barış şartlarını zorla onaylatırken bu ülkelerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini görmemiş, yalnızca düşmanlık duygularıyla girişimlerde bulunmuşlardır. Böylece bugün içinde bulunduğumuz barış dönemi sadece silahları bırakma olmuştur. Eğer siz Amerikalılar, Avrupa işleriyle uğraşmaktan caymasaydınız, bu silahları bırakma dönemi uzar ve bir gün barışa varılabilirdi. Bence, dün olduğu gibi, yarın da Avrupa nın geleceği, Almanya nın davranışlarına bağlı görünüyor. Büyük bir dinamizme sahip olan 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli bir millet, ulusal tutkularını kamçılayacak bir siyasal akıma kendilerini kaptıracak olursa, Versay Sözleşmesi ni ortadan kaldıracaktır.
Atatürk, Almanya nın çok kısa sürede, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa yı egemenliği altına alacak güçte ordu kurabileceğini, savaşın en geç 1940-45 yıllarında patlayacağını, Fransa nın güçlü bir ordu kurma yeteneğini yitirdiğini ve İngiltere nin adalarını korumak için Fransa ya güvenemeyeceğini 1 söylemiş; bu tahminler, ilerleyen yıllarda aynen gerçekleşmiştir.
Atatürk ün İtalya konusundaki görüşü ise şöyledir : İtalya, Mussolini nin yönetiminde unutulmayacak aşamalar yapmıştır. Eğer Mussolini, gelecekteki savaşın dışında kalabilmek başarısını gösterebilirse, barış masasına güçlü bir devlet olarak oturabilir. Ama korkarım ki, İtalya nın bugünkü lideri Sezar rolünü oynamaktan kendini alamayacaktır. Bu da İtalya nın askeri bir gücü olmadığını hemen ortaya çıkaracaktır. Atatürk ün İtalya konusundaki bu tahmini de doğru çıkmış, Mussolini nin ordularının hiç de güçlü olmadığı, II. Dünya Savaşı nın ilk yıllarında açıkça ortaya çıkmıştır. Atatürk, General MacArthur ile yaptığı görüşmede, Amerika nın geçen savaşta olduğu gibi tarafsız kalamayacağını ve savaşa katılmasıyla Almanya nın yenileceğini de belirtmiş; Sovyet ve Japon tehlikelerine dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürmüştür: Avrupa da çıkacak savaşı kazanan ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya olacaktır. Savaşı Bolşevik Rusya kazanacaktır. Rusya nın yakın komşusu ve onlarla en çok savaşmış bir ulus olarak biz Türkler, oradaki olayları yakından izliyoruz. Tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan doğu halklarının duygularını pek güzel kullanan, onları okşayan ve kinlerini dile getirmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa ya değil, Asya ya da gözdağı veren bir güç haline gelmektedir.
Avrupa devlet adamları başlıca anlaşmazlık konularını her türlü bencillikten uzak, yalnızca genel çıkarlar yönünden ele almazlarsa, korkarım ki, felaket önlenemeyecektir. Avrupa nın sorunu artık İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki anlaşmazlık değildir.
Bugün Avrupa nın doğusunda bütün uygarlığı, üstelik insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi olanaklarını topluca, bir dünya devrimi için seferber eden bu korkunç güç, üstelik Avrupa ve Amerikalıların bilmedikleri yepyeni politika yöntemleri uygulamakta ve karşıtlarının en küçük hatalarından bile yararlanmaktadır. Kanaatime göre Avrupa da çıkacak bir harp, hemen Asya ya sıçrayacak ve Japonya, Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz kahramanlıklara kalkışacaktır.

II. Dünya Savaşı, Atatürk ün 1932 yılındaki bu analizine göre gelişmiş; Avrupa daki savaşın en büyük galibi, Almanya nın yenilgisinde büyük pay sahibi olan Sovyet Rusya olmuştur. Sovyet Rusya, savaşın ardından tüm Doğu Avrupa ve Orta Asya üzerinde hakimiyet kurmuştur. Japonya ise Atatürk ün öngördüğü gibi Asya üzerindeki arzuları için lüzumsuz kahramanlıklara kalkışmış , Çin i işgal etmiş, ardından Pasifik te yayılmaya çalışmıştır.
Yukarıda aktardığımız bu sözleri, Türk Milletine modern Türkiye Cumhuriyeti ni hediye eden Mustafa Kemal Atatürk ün, dünya üzerindeki siyasi gelişmeleri çok yakından takip eden, ve son derece isabetli tahliller yapabilen büyük bir devlet adamı olduğunu ortaya koymaktadır.
Atatürk, Almanya nın ve İtalya nın II. Dünya Savaşı ndaki rolünü, Rusya nın kazanacağı gücü doğru bir şekilde tahmin etmiş; önlem alınmazsa savaşın kaçınılmaz olacağını ortaya koymuştur.
Atatürk ün Türkiye ye ve dünyaya ilişkin değerlendirmeleri, hep doğru çıkmıştır. Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk adlı eserde, Atatürk ün bu yönü şöyle anlatılır:
...Birinci Dünya Savaşı nı kaybedeceğimiz, İkinci Dünya Savaşı nın çıkacağı, Kral Edward ın Madam Simpson için tahtından ayrılacağı, Mussolini nin halkı tarafından linç edileceği, İkinci Dünya Savaşı nda Romanya nın kaderi, Hatay konusunda Fransa nın tutumu hep doğru tahmin ettiği olaylardır... Özellikle uluslararası ilişkilerde belirginleşen bu ileri görüşlülük 1935 yılında Gladys Baker ın ağzından aktarılan şu öyküde iyice vurgulanır:
Savaş çıktığı takdirde Amerika tarafsızlık siyasetini koruyabilecek mi? Olanak yok dedi. Olanak yok. Eğer savaş çıkarsa, Amerika nın milletler topluluğunda işgal ettiği yüksek durumu herhalde etkili olacaktır. Coğrafi durumları ne olursa olsun, milletler birbirlerine birçok bağlarla bağlıdırlar.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında yaptığı tahminlerle de, ileri görüşlülüğünü ve üstün askeri bilgisini ortaya koyuyordu. Yunus Nadi nin aktardığı aşağıdaki olay onun, düşmanını ne kadar iyi tanıdığını bize anlatmaktadır:
Sakarya Muharebesi nden sonraydı. Erkan-ı harp zabiti cepheden alınan malumatı Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal e okuyordu. Malumat beyanında cephe kumandanlarından birinin Seyit Gazi veya Döker in bilmem ne kadar şark veya şimalinde bir düşman fırkası görüldüğünden bahsediyordu. Paşa kaşlarını çatarak, Hayır, orada düşman fırkası olamaz ve yoktur. Yazınız, iyi baksınlar! dedi. Erkan-ı harp zabiti gittikten sonra orada iki saat daha kaldı. Biz öğle yemeği yerken, zabit tekrar geldi. Haber aldım, filhakika (gerçekten) orada düşman fırkası yokmuş efendim dedi. Cephedeki kumandan gözle görülen bir düşman fırkasından bahsederken, Gazi Paşa, altı yüz kilometre uzaktan orada düşman fırkası olmadığını görüyor ve ihtar ediyordu.

---

Atatürk'ün İleri Görüşlülüğü
Atatürk ün en önemli özelliklerinden biri, ileri görüşlülüğüdür. Başarılı bir komutan ve devlet adamı olarak ileriyi görme özelliğini kullanan Atatürk, o dönemde pek çok kişinin farkında olmadığı bazı gerçekleri sezmiş, hedeflerini ve tedbirlerini bunlara göre oluşturmuştur. Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lâzımdır sözü; onun ileri görüşlü bir lider olma özelliğini layıkıyla taşıdığının bir göstergesidir. Onun bu özelliği, pek çok yabancı devlet adamının da takdirini kazanmış, tarih boyunca, adından övgüyle söz edilmesini sağlamıştır.

ABD eski Başkanı John F. Kennedy nin, Atatürk için söylediği şu sözler dikkat çekicidir:
Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk Milletine ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti nin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk ün ve Türkiye nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir milletin kendisine olan güvenini daha başarı ile belirten bir başka örnek gösterilemez. Atatürk, ileri görüşlülüğü ile Türkiye nin gelecekte karşılaşabileceği sorunları görmüş, bu konuda Türk Milletine uyarılarda bulunmuştur. Bunun en güzel örneği, gençliğe seslendiği sözlerinde gizlidir. O, Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden önce Türkiye nin geleceğine, kendi benliğine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmenin gerekliliği öğretilmelidir. diyerek, bağımsızlığımıza göz dikenlerle mücadeleye girişmekten çekinmememiz gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk, bu mücadelede, Türk gençliğinin nelere dikkat etmesi gerektiğini şu sözleriyle açıklamıştır: Bir gün İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Türk Milleti nin Kurtuluşunu Sağlayan Önsezi ve Eylemleri
Çanakkale Savaşı nın sonunda Albay olan Büyük Önder in, taarruz gücünü kaybeden düşmanın çekilme niyetinde olduğunu keşfetmesi, ve bütün cephede son ve kesin taarruzun yapılmasını istemesi, bu savaşın kazanılmasında çok önemli bir etkendir. Bu ve bunun gibi pek çok örnek, Milli Mücadele döneminde, Atatürk ün ileri görüşlülüğü ile aldığı kararların hayati önem taşıdığını göstermektedir. Bu kararlar sayesinde Türk milleti, Atatürk ün önderliğinde büyük zaferler kazanmıştır. Atatürk ün ileri görüşlülüğü, yalnızca Milli Mücadele döneminde yaşananlardan değil, mücadelenin öncesinde ve sonrasında gerçekleşen olaylardan da rahatlıkla anlaşılabilir.
Atatürk, Birinci Dünya Savaşı ile ilgili önsezileriyle, savaşın aleyhimizde sona ereceğini tahmin etmiş, bu nedenle Türk topraklarının kurtuluşu için alınacak tedbirleri düşünmüştür. O dönemde Atatürk, Suriye cephesinde, Yedinci Ordu Kumandanı dır. Antep e gitmekte olan Ali Cenani Bey e : ... Teşkilatlanın. Milli bir kuvvet meydana getirin, kendinizi savunun, ben istediğiniz silahı veririm diyerek, alınacak önlemleri belirtmiştir. Atatürk ün ileri görüşlülüğünün bir diğer örneği ise, İkinci Dünya Savaşı nın patlak vereceği yönündeki açıklamalarıdır. Atatürk, 1932 yılında, ünlü Amerikan generali Mac Arthur ile yaptığı görüşmede; dünyanın, özellikle de Avrupa devletlerinin her an bir savaşın içine girebileceğini belirtirken, Almanlar kendilerini siyasi bir akıma kaptırırlarsa 1940-1945 yılları arasında savaşırlar. Bu savaş çok kanlı olur, ancak Amerika müdahele ederse biter, bu savaşın esas galibi ise Rusya olur diyerek görüşünü bildirmiştir.
Söylediklerinin birer birer gerçekleşmiş olması, Atatürk ün ne kadar iyi bir lider olduğunun göstergesidir. Çünkü o, yalnızca kendi ülkesinin değil tüm ülkelerin siyasi ve askeri durumunu analiz ederek bu sonuçlara ulaşmış; ileri görüşlü olmanın bir lider ve bir komutan için ne kadar önemli bir vasıf olduğunu bizlere göstermiştir. Bu görüşmedeki diğer konuşmalar da dikkat çekicidir: ... Fransızlar artık güçlü bir orduyu kurmak yeteneğinden yoksundurlar. İngilizler bundan böyle adalarının savunmaları için Fransızlara güvenemezler. İtalyanlar savaşın dışında kalabilecek olsalar, savaş sonrası barışta önemli bir rol oynayabilirler. Ama, Musollini nin ihtirası yüzünden bunu yapamayacaklardır. Böylece Almanlar, İngiltere ve Rusya dışında bütün Avrupa yı işgal edeceklerdir.

Dönemin Ekonomik Şartlarını İyi Tespit Ederek Geleceğe Yönelik Tedbirler Alması
Tam bağımsızlık için gerekli olan kural, milli egemenliğin sağlanmasıdır. Atatürk e göre bu hedefler, yalnızca kağıt üzerindeki prensiplerle, kanun maddeleriyle ve hırslarla, arzularla elde edilemez. Bu hedefleri tam olarak gerçekleştirebilmek için en kuvvetli temellerden biri ekonomidir. Atatürk e göre siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferler ile taçlandırılamazlarsa elde edilen zaferler kalıcı olamaz; kısa zamanda sönerler. Bu nedenle, parlak zaferlerimizin sağladığı ve sağlamaya devam edeceği faydalı sonuçlardan yararlanabilmek için ekonomimizin, ekonomik egemenliğimizin oluşturulması, güçlendirilmesi ve genişletilmesi gerekir. Bu nedenle Atatürk daha önce bahsettiğimiz gibi, ekonomi alanında kalıcı birçok devrim yapmış ve bunları hiç vakit kaybetmeden uygulamaya koymuştur.

Atatürk, bir konuşmasında, ekonominin bir ülkenin yönetimi için ne kadar önemli olduğunu şu sözleriyle vurguluyordu: Ekonomi demek herşey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insanın varlığı için ne gerekiyorsa bunların hepsi demektir. Kemal Atatürk, ekonomik başarılara imza atmanın yolunun, genç kuşakların en iyi şekilde yetiştirilmesinden geçtiğini de şu sözleriyle dile getirmiştir: Bu durumda, çocuklarımızı buna uygun şekilde eğitmeliyiz, onlara buna uygun ilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret dünyasında, tarımda, sanatta ve bütün sahalarda verimli, etkili bir çalışma içinde olsunlar. .... Eğitim programımızın, gerek ilköğretimde, gerek ortaöğrenimde verilecek tüm bilgileri bu anlayışa uygun olmalıdır. Atatürk ün ekonomiye bakışını ve milli endüstrileşme adımlarını kendi öz kaynaklarımızla başlatmamız gerektiğini örneklendiren bir diğer girişim de, Sümerbank (1933) ve Etibank ın (1935) kuruluş kanunlarına, devlete ait sermayenin ileride halka satılacağına ilişkin bir hüküm konulmasıdır. Atatürk ün, sınai mülkiyetin halka yayılmasını istediğinin en belirgin göstergesi de, İş Bankası nın halka sunulan hisselerinden satın almasıdır.
Ekonomi alanında, ilk olarak üzerinde durmamız gereken konu, I. İktisat Kongresi nin, daha Lozan Antlaşması sonuçlanmadan yapılmış olmasıdır. İzmir de, 17 Şubat 1923 te toplanan İktisat Kongresi nin açılış konuşmasında, Atatürk, Osmanlı devletinin çöküşüne neden olan ekonomi anlayışını ve kapitülasyonların gelişimini örnekleri ile anlatmış, şu konular üzerinde önemle durmuştur; Siyasî ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik başarılarla taçlandırılamazlarsa elde edilen zaferler kalıcı olamaz ve az zamanda söner. .... Bir devlet ki, vatandaşlarına koyduğu bir vergiyi yabancılara koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için resmi işlemleri ve diğer işlemleri yapma hakkından yasaklanır, bir devlet ki yabancılar üzerinde yargı yetkisinden yoksundur, o devlete bağımsız denemez .... Osmanlı ülkesi yabancıların sömürgesinden başka bir şey değildi.
...Zannedilmesin ki, yabancı sermayeye düşmanız, hayır bizim ülkemiz geniştir. Çok emeğe ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza uymak kaydıyla yabancı sermayeye gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız. Yabancı sermaye bizim emeğimize eklensin ve bizim ile onlar için faydalı sonuçlar versin. Fakat eskisi gibi değil.

Atatürk, bu konuşma ile kurulması planlanan yeni Türk Devletinin izleyeceği ekonomi politikasını belirlemiştir. Atatürk ün ekonomi politikamızın ana prensibi olarak gördüğü en önemli konulardan biri de, köylünün çalışmasının sonuçlarını kendi yararına en yüksek düzeye çıkarması olarak belirlemiştir. Bu nedenle, hem çiftçinin çalışmasını ve verimini arttıracak bilgilendirmenin, araç ve teknik aletlerin tamamlanması, hem de bu çalışmalardan doğacak sonuçla en fazla faydayı sağlayacak ekonomik tedbirlerin alınması için çalışmak gerekliydi. Yolların ve modern taşıma araçlarının bulunmaması, yapılan değişikliklerin çiftçinin aleyhine olması ve uygulamaya konulan kanunların çiftçiyi korumaması gibi engellerin ortadan kaldırılması şarttı. Bu konuyla ilgili olarak Atatürk şunları söylemiştir: Eğer milletimizin çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık. Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki emeklerini asrî, iktisadî tedbirlerle azamî haddine çıkarmalıyız. Köylünün çalışmalarının netice ve semeresini kendi menfaati lehine azamî haddine yükseltmek, iktisadî siyasetimizin temel taşıdır. Onun için, bir yandan çiftçinin emeğini artıracak ve semereli kılacak bilgi, vasıta ve fennî aletlerin kullanma ve yapılmasına, öte yandan onun çalışmalarının neticelerinden azamî derecede faydalanmasını temin edecek iktisadî tedbirlerin alınmasına çalışmak lâzımdır.
Millî ekonominin temeli ziraattir. Bunun içindir ki, ziraatte kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır.
Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur.
En Büyük Türk Atatürk

---

Atatürk ün Kararlılığı
Kararlılık, Atatürk ün de en belirgin vasıflarındandı. O, Müslüman toprağı, Türkiye yi, işgalci güçlere karşı korumak için hayatı boyunca çok kararlı bir mücadele yürüttü. Tüm zorluklara rağmen, Samsun a ayak bastığı andan Milli Mücadele nin sonuna kadar, çabasından asla vazgeçmedi. Ata nın bu kişisel özelliğinin en güzel örnekleri, Samsun a ayak basmasından, Erzurum Kongresi ne uzanan dönemde görülür. Halkın ve idarecilerin büyük bir umutsuzluğa kapıldıkları anda, onun kararlılığı ve davasına olan inancı, başarıya giden yolda tek ışık olmuştu. Mustafa Kemal Paşa, bu zorlu dönemde bir yandan kumandanlarla temas kuruyor, yapılacak savunma konusunda onlarla bir fikir birliği sağlamaya çalışıyor; bir yandan da yorgun ve perişan durumda olan halkın moralini ve kendine olan güvenini kuvvetlendirmeye uğraşıyordu. Çalışmaları, bu konuda sağlam temeller atmasını sağladı ve çevresine, çalışma arkadaşlarına ve halka moral aşılamayı başardı. Atatürk ün kararlılığının bir başka örneği de, Sakarya Meydan Savaşı ndan önce yaşanan gelişmelerde görülür.

Sakarya Meydan Savaşı ndan önce, Türk kuvvetlerine göre daha kalabalık olan; daha modern silahlara ve daha çok erzağa sahip olan Yunan kuvvetleri, çok büyük bir taarruz başlatmışlardır. Bu durum karşısında, Türk Ordusu gerilemeye başlar. Öyle ki, Yunan toplarının sesleri Ankara dan duyulacak noktaya gelmiştir. TBMM de bir kargaşa yaşanmaya başlanmış, cepheye milletvekillerinden oluşan bir heyet gönderilmiştir. Halkta ve Meclis te oluşan havayı fark eden Atatürk; bir genelge yayınlayarak tüm halkın moralini düzeltmiş, zafere olan inancın tekrar tesisini sağlamıştır. Atatürk ün aşıladığı bu inanç ve güven duygusu kısa bir süre sonra büyük bir zafere vesile olmuştur. Söz konusu genelgede şunlar yazılıdır:
Düşmanın ilerlemesi ihtimaline karşı halkın, kesinlikle tereddüt ve kuşku duymasına yer yoktur. Düşmanın Anadolu ve içlerine doğru uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer, düşmanın ölüm yolculuğudur. Allah ın yardımı, yakın olaylar bu sonucu gösterecektir.

Osmanlı devletinin başarılı olmasındaki en önemli etkenlerden biri olarak, padişahların orduyu şahsen komuta etmeleri gösterilir. Padişahın ordunun bizzat başında olması, askerlere büyük moral vermiştir. Fakat duraklama ve gerileme dönemlerinde padişahlar, orduyu vekillerine emanet etmeye başlamışlar; bu da askerin moralini olumsuz yönde etkilemiştir. Milli Mücadele döneminde, ordu tekrar milletin lideri tarafından bizzat sevk ve idare edilmeye başlanmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında, sayı ve mühimmat açısından çok kısıtlı imkanlara sahip olan Ordumuz; Atatürk ve silah arkadaşlarının cesaret ve kararlılığından aldığı moralle, tarihte eşi görülmemiş bir zafere imza atmıştır. Sadece Kurtuluş Savaşı dönemi değil, öncesindeki I. Dünya Savaşı muharebelerinde de Atatürk ün cesareti kayda değerdir. Mustafa Kemal Çanakkale de yaralanmış, Sakarya Savaşı sırasında da kaburga kemiği kırılmıştır. Buna rağmen, yaralı olarak sedye üzerinde orduyu idare etmiştir. Atatürk ün bu cesareti ve kararlılığı, inandığı mukaddes değerlerden kaynaklanmaktadır



İşlemler


 
Alıntı ile Cevapla
 


Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Şu Anki Saat: 14:25

SohbetForum.ORG, en iyi Google Chrome ile dolaşılır.



SohbetForum.ORG Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
bir SohbetBurada markasidir. Sohbet Designed by core
Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.
Kuruluş: SohbetForum.ORG © 2010-2030
mobil sohbet sohbet mobil sohbet sohbet

İçerik sağlayıcı paylaşım sitelerinden biri olan SohbetForum.ORG Forum, Haber ve Güncel Paylaşım Platformu Adresimizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. SohbetForum.ORG sitesindeki konular yada mesajlar hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler için iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde SohbetForum.ORG yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacaktır.