Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri

SB Yönetim İletişim Sohbet Radyo Anasayfa

Geri git   Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri > > >

Rastgele Günün Sözü:
Sohbet SB Mobil Uygulama



Kullanıcı Etiket Listesi


 
 
Seçenekler Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 15.05.17   #1
Kullanıcı Profili
CSmiLeFaCe
Avatar Yok
Standart İstiklal Marşının Tarihçesi (Tarihi)

İstiklal Marşının Tarihçesi (Tarihi)


İstiklal Marşının Tarihçesi (Tarihi)

İstiklal marşı, istiklal marşi, anlamı, açıklaması, kabulü, istiklal marsi, marsı, hakkında, istiklal marşı kabul, kabulü, istiklal marşının 10 kıtası, istiklal marşının bestecisi, istiklal marşının hikayesi, istiklal marşının tarihi, tarihçesi, yazılışı, önemi, 12 mart istiklal marşı, kabulü, bayrak, eski, hakkında bilgi, ile ilgili şiirler, slayt, sözleri, okuyan kız, doğuşu, incelenmesi, öyküsü, saygı duruşu, böyle okunur, kaç mısradır, tbmm de ilk defa okuyan küçük kız gibi soruların cevapları…

İSTİKLAL MARŞI KABULÜ, TARİHİ VE ANLAMI



İstiklal Marşı Neden Yazıldı?

Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Yemen ve Milli Mücadele… Mehmetcik can pazarında; cepheler ölüme koşan Mehmetçikler’le kıpkırmızı. Her Mehmetçik göğsünü serhat, yüreğini kalkan yapmış. Tarihin kanlı seyrine can borcumuzu ve kan borcumuzu fazlasıyla ödemişiz.

Bu zamanlar manevi bir desteğe ihtiyaç duyduğumuz en önemli zamanlar. Yeniden dirilmek şart olmuş artık. İnsanları heyecanlandıracak, gönülleri coşturacak; gözlerde damla damla yaşlar sıralayacak bir manevi atmosferin oluşturulması mecburidir. Körükle basılan havanın demiri erittiği gibi, insanımızı “vatan, millet, bayrak, sancak istiklal sevdası” gibi kutlu bir amaçta birleştirip, yüce bir ortam içerisinde tek yürek, tek beden olmuşçasına dirilten milli bir inkılaba ihtiyaç vardır.

Bunu da ancak duygu yüklü bir vatan şiiriyle yapabilirdik.

İşte İstiklal Marşı bu amaçla yazdırılmak istenmiş (1920 – Erkan-ı Harbiye Reisliği) ve bunun için de bir yarışma açılmıştır.

İstiklal Marşı’nın Tarihi Oluşum Süreci



Yarışma açılıyor...



Milli Marş'a duyulan ihtiyaç 1920 yılında Erkan-ı Harbiye Reisliği tarafından ortaya kondu. Erkan-ı Harbiye Dairesi, Maarif Vekaletine müracaat ederek milli azim ve imanı besleyecek bir marşın yazılmasını ordu adına teklif etti. Maarif Vekaleti 7 Kasım 1920'de basın yolu ile, konu hakkında bir yarışma açıldığını bütün yurda duyurdu. Birinciliği kazanacak şaire 500 TL ödül verilecekti. Bu, o zaman için büyük bir miktardır.



Yarışmaya katılacak şiirlerin 21 Aralık 1920 tarihine kadar Maarif Vekaletine gelmesi gerekiyordu. Gelen şiirler 23 Aralık'tan itibaren Vekalette kurulmuş bir komisyon tarafından incelenecekti.



Yarışmaya katılım büyük oldu. Mecliste devrin pek büyük ünlü edibi ve şairi vardı. Bunlardan bazıları da yarışmaya katıldılar. Hatta Şark Fatihi olarak isim yapan Kazım Karabekir Paşa dahi yarışmaya katılmıştı.



Yarışmaya 724 şiir geldi. Ancak bunlardan hiçbiri komisyon tarafından beğenilmedi. Bu arada Mehmet Akif'in milli bir destan olabilecek bir şiir üzerinde çalıştığı etrafa yayılmıştı. Akif, meclisin oturum dışı saatlerinde, loş köşelerde, Tacettin Dergahı'nın uykusuz geçen saatlerinde avucunun içine aldığı küçük kağıt parçalarına İstiklal Marşı isimli şiirinin ilk şekillerini karalıyordu. Ancak, şiirini yarışmaya katmayacağı da ağızdan ağıza söyleniyordu. Bunun sebebi yarışmaya konan mükafattı.



Ancak Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere pek çok milletvekili Mehmet Akif'in yarışmaya katılmasını, hatta Milli Marş'ı onun yazmasını istiyordu. Çünkü Türk'ün irade ve imanını ancak onun anlatabileceği inancı yaygındı.



Nihayet, Maarif Vekili Hamdullah Suphi, 5 Şubat 1921 tarihinde Akif'e yazdığı bir mektupta "asil endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız" diyerek ve para meselesini kaldırmayı vaat ederek Akif'in yarışmaya katılmasını sağlamaya çalıştı. Akif, yakın dostlarının ve bilhassa Balıkesir mebusu Hasan Basri Bey'in ısrarı ile şiirini yarışmaya gönderdi.



Milli Marş belirleniyor...



TBMM'nin 26 Şubat 1921 tarihli toplantısında Milli Marş konusu ele alındı. Şiirleri incelemek üzere bir komisyon kuruldu. Komisyon, 724 şiir arasından 7 şiiri Meclis kürsüsünden okumaya karar verdi.



1 Mart 1921 tarihli, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlık ettiği oturumda, Hasan Basri Bey'in bir takriri üzerine şiirlerin okunmasına Akif'in şiiri ile başlandı. Daha ilk mısra büyük bir alkış tufanı ile karşılandı. Şiirin her mısraı yoğun alkış sağnağı ile karşılandı. Nafia Vekili İsmail Fazıl Paşa'nın isteği kabul edilerek şiir dört defa ve her defası da büyük heyecan ve alkışlar arasında okundu. Kalan 6 şiirin okunmasından, meclis kararı ile vazgeçildi. Türk'ün irade ve imanını dile getiren şiir bulunmuştu.



Milli Marş’ın bestelenmesi...



12 Mart 1921 tarihli oturumda bu şiirin Milli Marş olarak kabulü oylandı ve kabul edildi.

Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930 da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör'ün 1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonilenmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.



İstiklal Marşı’nın Açıklamaları...



İstiklal Marşı, bir milletin milli ve dini irade ve imanını ebediyyen ayakta tutacak ve besleyecek kudrette bir dil abidesidir. Türk milletinin maşeri vicdanına onun kadar yakışan bir başka şiirimiz yoktur.



İstiklal Marşı yazıldığı sıralarda Anadolu'nun birçok şehri işgal altındaydı. Tarih boyunca devletsiz yaşamamış milletimizin istiklal ve istikbali tehlikedeydi. Ülkenin ufukları kap karanlıktı.



İşte Mehmet Akif'in İstiklal Marşı ile yükselen sesi, vatan semalarında böyle bir zamanda yankılandı.

-------

İstiklal Marşı Birinci Kıt’a ve açıklaması

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

İlk mısrada korkmak fiili, hiçbir zaman ürkmek, çekinmek, hatta canından dolayı kaygı duymak manalarını taşımaz. Vatan ve istiklal için milletçe duyulan asil endişeye bir cevap ve çıkış yolu teşkil eder.



İstiklal Marşı, milletimizin, tarih boyunca bağlandığı ve yaşattığı değerleri, baştan sona kadar derin bir şiir örgüsü içinde işler.



Bu değerlerden ilki İstiklaldir. İstiklal'in sembolü ise Al sancaktır. Al sancak, bacası tüten son ocak kalıncaya kadar dalgalanacaktır.

Ey Milletim ye’se düşme; Allah’tan ümidini kesme; Endişelenme. Batı ufkunun gurup haline bakarak hüzünlenme. Akşam ufkunun şafak kızıllığı sönebilir; bir alev, bir ateş gibi parlayan alsancağım milletimin son ferdi kalana kadar emin ve korkusuzca dalgalanacaktır; asla sönmeyecektir.

Mehmet Akif, 3. ve 4. mısralarda, Türk Milletinin istiklâline sarsılmaz imanını korkunç gök gürültüleri gibi haykırıyor. Bayrağın semalarda dalgalanışını Türk milletinin varlığı, kaderi ve talihiyle aynı görüyor. Bir imanı, bir hükmü haykırıyor: Milletimiz var oldukça, Bayrağımız göklerde nazlı nazlı dalgalanmaya devam edecektir.

İstiklal Marşı İkinci Kıt’a ve açıklaması



Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül…Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

M.Âkif, İstiklâl Marşı’nın tamamında inanmış adam, vefalı insan görüntüsünden asla taviz vermemiştir. Bu inanmışlık ve samimiyet içerisinde bir canlıya seslenir gibi Bayrağa seslenir.

Ey benim güzel Bayrağım, ey benim hilal kaşlım! Öyle dargın gibi kaşlarını çatma. Senin kaşlarını çatman, bu Milleti derinden yaralar, üzer. Hem niçin bize kızmış gibi bakıyorsun?

Senin Millete güleryüz göstermen hayat verir, canlılık, dirilik verir. Bu Millet buna layıktır.

Benim kahraman milletim hürriyet uğruna oluk oluk kan döktü. Gerekirse bundan sonra da döker. Hem benim Milletim Bayrağına renk olarak sadece al kanının rengini uygun görmüştür. Milletimin uğruna baş koyduğu, can verdiği, İstiklâl simgesi olan Bayrak Milletime gülmezse, Millet de kanını helal etmeyecektir. Bu fedakarlığa karşılık senden sadece güleryüz bekliyoruz.

İstiklâl ve bağımsızlık, Allah’tan başka mabut tanımayan Milletimin Hakkıdır. Bundan asla şüphe edilemez.

Şubat 1921. Taceddin Dergahı’nda merdivenden çıkınca hemen sol taraftaki küçük odada, rafta idare (küçük gaz lambası) yanmakta; yer yatağında yatmakta olan Mehmet Akif uyanmış, kağıt arıyor. Yok. Eline geçirdiği kurşun kalemle yer yatağının sağındaki duvara dönmüş; pınar gibi ilham fışkıran imanlı bağrından çıkan, Türk’ün tarihini ve ebedi geleceğini bir mısrada anlatan kıt’ayı yazıyor. Sabah namazı ezanına kalkan oda komşusu Hafız Bekir Efendi (Konya meb’usu) M. Akif’i elindeki çakısı ile duvardaki (kağıda aldığı) kıt’ayı kazırken görüyor.

İstiklal Marşı Üçüncü Kıt’a ve açıklaması



Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.



İstiklal Marşı'nda üzerinde önemle durulan bir başka sosyal değer de hürriyettir.



Bu Millet tarihin her döneminde hür yaşamış, bundan sonra da hür yaşayacaktır. Bu Milleti esarete teşebbüs, çılgınlığın ta kendisidir. Böyle bir şeye tevessül edenin ahvaline şaşarım! Çünkü o bu hareketinden dolayı başına gelecekleri düşünemeyecek kadar çıldırmış biri yahut birileri olmalıdır.

Kükremiş azgın suların hiç bir sed tanımadan önündeki engelleri çiğneyip aştığı gibi, ben de değil mahkum olmak; gerekirse dağları yırtar enginlere sığmam taşarım.

Bir başka açıdan…

Ben ezelden beridir hür yaşadım diyerek bir mısranın yarısına, san’at kudreti ile ikibin beşyüz senelik Türk tarihini sığdırıyor. “Hür yaşarım” diyerek Türk’ün hür yaşamak karakterini, azmini ve sonsuza kadar ebediyyen hür yaşayacağını; geleceğini haykırıyor. Böyle bir milleti esir etmeyi hayal edenlere şaşılır.

3. Mısrada Türk’ün kuvveti, kudreti ve haşmeti vardır. Hürriyetine mani olan, sed çeken her şeyi ezecek bir sel gibidir. Zaten Orta Asya’dan Altay Dağları’ndan Tuna Boyları’na akan bir sel gibidir.

4. Mısrada, tarihte dağ yırtmış olmanın kudretini, gururunu yani: Ergenekon Türklerini, Ergenekon Destanını hatırlatır. Ezcümle, tarihin ilk devirlerinden beri hür yaşayan Türk, ebediyen de hür yaşayacaktır. Buna mani olmak isteyenleri dağları yırtan kuvveti ile sel gibi ezer, aşar.

Bütün şiirin en heyecanlı bölümü olarak gösterebileceğimiz bu kıt'ada sadece şiirin tonalitesi yükselmez, aynı zamanda güzel bir çağrışımla Oğuz Kağan Destanı ile Ergenekon Destanı birlikte hatırlanır. Şiir tam bir tarihi derinlik kazanır.

İstiklal Marşı Dördüncü Kıt’a ve açıklaması



Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?



Akif, bu kıt'ada sömürgeci batıya karşı çıkar. Batının maddi medeniyetinin saldırısını iman dolu göğsü ile durdurabileceğini söyler:



Batı çelik zırhlı bir duvar misâli bütün âfâkı doldurmuş üstümüze geliyor.

Püfff! Bunda telaş edecek ne var ki? Çünkü bu vahşi saldırılara karşı benim öylesine güçlü ve emin bir sığınağım var ki bunu, Batı âleminin hafsalası dahi almaz. Bu sığınak, bu serhad iman dolu göğsümdür.

Medeniyyet denilen sahte, yalancı, vahşi, saldırgan ama gerçekte güçsüz canavar, ulusun dursun. Sonu yaklaşmış olan bu canavar, Milletimin göğsündeki imanı boğmaya yetmeyeceği gibi, onun gebermesi Milletimin eliyle olacaktır.

Bir San’at İnceliği

Çoğu insanımız eski yazıyı bilmez… Eski yazıda (Osmanlıca yazıda) iki türlü “n” harfi vardır. Biri “nun” harfi ile yazılır, diğeri “kef (nazal n)” ile yazılır. Şair gerektiğinde “nun” kullanmış, gerektiğinde “kef (nazal n)” kullanmış. Bu kıt’anın üçüncü mısrasında geçen “ulusun” kelimesinin sonuna “nun” koymuş; emir verildiği zaman “nun” kullanılır.

Sen görevlisin, sen hastasın gibi kelimelerde “kef” yani nazal n kullanılır. Burada ise (ulusun kelimesinde) “nun” kullanmıştır. Yani burada tevriye san’atı yoktur. Buradaki kelimenin sonuna “nun” koymak suretiyle: bırak o “ulumak fiilini işlesin” denmek istenmiştir.

Bir Başka Açıdan

Ulusun: Kelimenin kökü: hayvanlar için kullanılan -ulumak-fiilidir. İstilacı, sömürgeci, saldırgan, sahte “medeniyet” yaptığı vahşiliklerden canavara: Silahları ile çıkardığı seslerde hayvan ulumasına benzetilmiş. Zaten ulumak, boğmak ve canavar kelimeleri arasında uygunluk var.



Bazılarının ulusun kelimesine verdikleri "yücesin" manası yanlıştır. Vurgu son hece üzerinde olacaktır.



Bu kıt'adan hareket ederek Akif'i medeniyet düşmanı göstermek isteyenler olmuştur. Oysa Akif, burada sömürgeci batı medeniyetine karşı çıkmaktadır. Asıl metinde medeniyet kelimesi tırnak içine alınmış ve özel mana belirtilmiştir.

Okunuşu: “Ulusun” sözünü okurken, ayaklarımızın altında, ölmek üzere uluyan bir köpeğe hitab ediyormuş gibi küçük gören, aşağılayıcı, hakaretli bir sesle okunmalıdır.

“Medeniyet”: Rahmetli M. Âkif, şiirlerinde manasını, esas anlamından düşük gördüğü kelimeyi “tırnak” işareti içinde kullanmıştır. Burada, yukarıda arzettiğim sahte medeniyeti kasdettiği için böyle yazılmıştır. M. Âkif asla medeniyyete düşman değildi. Bilakis, geriliğin düşmanı idi.

İlim ve çalışma tavsiye ediyordu. Körü körüne Avrupa hayranı olmayın, batının sadece ilmini tez elden alın diyordu.

İstiklal Marşı Beşinci Kıt’a ve açıklaması



Arkadaş! yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Arkadaş!

Şehidler beldesi Yurduma, hain düşmanın girmesine fırsat verme. Sen düşmanı kovmak için gerekirse şehid olmayı göze alır, canını siper edersen, Allah vaadettiği zaferini sana verecek, Seni düşmanlarına galip getirecektir.

Hem bu zafer günleri öylesine yakın ki… Kimbilir? Belki yarın, belki de ondan daha yakın bir zamanda o zaferi göreceksin.

-----------


İstiklal Marşı Altıncı Kıt’a ve açıklaması

Bastığın yerleri, “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Şair, bu kıt’ada vatan denen toprağın kutsallığını hatırlatır.



Bastığın yerleri toprak sanarak yürüyüp gitme. Bu toprağın altında bin yıldır bu beldeleri vatan yapmak ve vatanını savunmak için çarpışmış bu uğurda şehid olmuş sayısız insan yatıyor.

Onların kimi senin baban, deden. Soy kütüğünden geriye doğru gidersen hiç şüphen olmasın, bu topraklar altında hem de çok yakınlarının şehid olarak yattığını göreceksin.

Bu toprakları ataların gibi koruyamazsan yazık olur. Hem onları da üzmüş olursun.

Bütün dünyaları alsan dahi bu Cennet vatanı, veremezsin; vermemelisin.

Bir Başka Açıdan…

Şehid: Dini, vatanı, milleti ve namusu için savaşarak veya vazife başında canını veren (ölen) müslüman. Askerlikte en yüksek mertebe şehidliktir.

Dünyada Türk Milleti kadar vatanı için şehid veren başka bir Millet yoktur. Vatanımızın her karış toprağı şehidlik olduğu gibi, Vatanımızın dışında da 42 yerde Türk Şehidliği vardır.

M.Âkif, -Çanakkale Şehidlerine- şiirinde Şehid’e manevi türbe kurmuştur. Tarihe sığdıramamış, bu taşındır diyerek kâbeyi başına dikmiş, mor bulutları türbesine tavan diye çatmış, Yedi Kandilli Süreyya’yı uzatmış; tüllenen mağribi akşamları yarasına sarmış ve:

– Yine birşey yapabildim diyemem hatırana.

Ey şehid oğlu şehid! İsteme benden makber

Sana ağucunu açmış duruyor Peygamber, diyerek Şehid’in büyüklüğünü anlatmıştır.

İstiklal Marşı Yedinci Kıt’a ve açıklaması



Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.


Bu Cennet Vatanın uğrunda nice canlar şehid oldu. Toprağın altı öylesine şehid doludur ki, eğer mümkün olsa da toprağı sıksan her taraftan şehidler fışkıracak.
Yarabbi! Canımı, sevdiklerimi, bütün varımı al; Fakat benim vatanımı elimden alma. Beni vatanımdan ayrı koyma.

Bir Güzel Tesbit:

Hiç birşeyim olmasa da vatanımın toprağında yatmak bana yeter. (Bu mısralar Oğuz Han’ı hatırlatır. Oğuz Han, düşmanlarının isteğine göre atını, silahını, en yakınlarını verir. Ama iş çorak bir toprak, vatan parçasına gelince vermez. Türklerle, Çinliler harp eder ve Türkler Çin ülkesini baştan başa zaptederler).

İstiklal Marşı'nın altıncı ve yedinci kıt'aları, özellikle yedinci kıt'anın



Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, Şüheda!



mısraları, son dokuz asrın Türk tarihinin ve Anadolu coğrafyasının vatan oluş şeklinin ifadesidir.



İstiklal Marşı Sekizinci Kıt’a ve açıklaması



Rûhumun senden İlahi şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
Bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.



Bu kıt’a okunurken bağrılmaz. Burada bir yalvarma, bir istek var. Nasıl Allah’a dua ediyorsak öyle bir durum bu da.



Yarabbi! Bizler vatanımız için ölüyoruz; Senden son dileğimiz vatanıma düşman girmesin. Mabedime pis elini değip, pis ayağıyla basmasın. Şehadetleri dinimin temeli olan bu ezanlar, benim vatanımın üstünde senin adını yükseltsin.

(Dinin temeli olan kelime-i şehadet ezan içerisinde geçmektedir.)

Bir Başka Açıdan…

Bitişikteki Taceddin Camii’nde ve diğer camilerde hazin hazin sabah ezanı okunmaktadır. Bu ezanlar susacak mıdır?

M.Âkif, Yüce Allah’a ellerini açarak milletinin ağzından, bütün vücudu titreyerek niyazda bulunuyor.

Bütün Milletin, Mehmetçiğin tek arzusu kendileri şehid de olsalar; yeter ki vatana düşman girmesin, ma’bedlerimizin göğsüne onların kirli elleri ve ayakları değmesin. Türk Müslümandır. Dünyaya gelen Türk’ün ilk kulağına giren ses, Ezan sesidir. Ezandan sonra kulağına adı söylenir. Türklüğün ve Müslümanlığın damgasını taşıyan güzel Camilerimizdeki zarif minarelerden günde beş defa yükselen ezan sesleri Cenab-ı Allah’a ulaşır.

İstiklal Marşı Dokuzuncu Kıt’a ve açıklaması



O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım!
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.

İstiklal Marşı'nın dokuz kıt'ası ard arda çeşitli maddi ve manevi değerlerle zenginleşerek, gittikçe artan bir frekansla, istiklale yürüyüşü dile getirir.

Dualar sanki kabul olmuştur. Memleket kurtulmuştur. İstiklâl ve hürriyet yeniden gelmiştir ve sanki o an yaşanır, onun hazzı içerisinde de dokuzuncu dörtlük seslendirilir; sanki kabul olmuş gibi; memleket ve millet kurtulmuş gibi…

Yarabbi! Vatanım ve senin dinin uğrunda canlarını veren biz şehidlerin son dileklerini kabul buyur.

Bu dileğim vatanımın hür, Milletimin mü’min kalmasıdır. Bu dileğimi kabul edersen, işte o zaman eğer başıma dikilmiş bir mezar taşım varsa o bile sevinçten secdeye kapanır. Sevinç gözyaşlarım, savaşırken, döğüşürken aldığım yaralardan boşanır. Ve yine o zaman benim ruhum yerden yükselerek şehidler makamına gönül huzuruyla gidebilecektir.

İstiklal Marşı Onuncu Kıt’a ve açıklaması



Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.



Onuncu kıt'a; daha önce işaret edilen bütün değer sistemlerini de tekrarlayarak, tam bir final mükemmeliyetine ulaşır.



Şair bir önceki kıt’ada “arşa değer belki” derken “belki” kelimesini, “eğer layıksan” anlamında kullanmaktadır. Başım arşa değmeye layıksa ben oraya yükselirim.

Son beşlik huzur içinde, mutluluk içinde, saadet içinde ve fakat akla gelen bir kötü ihtimal de hesaba katılarak tamamlanıyor. Artık istiklâl hak edilmiştir. Onun için şair şöyle seslenir.

Ey benim, şanlı Bayrağım! Artık sen de sabah şafakları gibi dalgalan. Artık senin uğrunda dökülen kanlarımızın hepsi de sana helal olsun.

Ebediyyen sana ve milletime esaret yoktur. Bugüne kadar nasıl hür yaşadınsa, bundan sonra da hür yaşayacaksın. Hür yaşamak senin hakkındır.

Artık Allah’a tapan milletim için de İstiklâl hak edilmiş ve kazanılmıştır.

Bir başka şekliyle...

Şubat 1921′de, İstiklâl Marşı’mızın yazıldığı günlerde, Yurdumuz düşman işgali altında inlemektedir. Kuvvetlerimizin üç misli silaha ve imkânlara sahip olan Yunan kuvvetleri Ankara’ya doğru yürümekte; Polatlı’dan düşmanın top sesleri duyulmaktadır. Meclis’in Kayseri’ye nakli düşünülmektedir.(10 Ocak 1921) I. İnönü Harbi başlayalı beş hafta olmuştur. Büyük taarruza ve Yunan’ın denize dökülmesine 18 ay ve 18 gün vardır. Ama bu kadar zaman önce ve bu kadar zor ve ümitsiz bir durumda; M. Âkif, son kıt’ada Millî Mücadele’nin kazanılacağını, kesin zaferin -Ebedî İstiklâl’in müjdesini verir. Artık ikinci kıtadaki gibi hilal çehresini, kaşını çatmıyor, naz etmiyor. Zafer kazanılmış- şanlı hilal- olmuştur. 1. Kıt’adaki karanlığı haber veren şafağın yerine aydınlık güzel günleri haber veren gittikçe aydınlanan, huzurlu Sabah Şafağında, hür ufuklarda şanlı hilal ebediyyen dalgalanmaktadır. Artık milletimizin sevgilisi Bayrağı, güldüğüne göre (7. mısrada helal olmaz dediğimiz kanımızı) onun için döktüğümüz kanları da helal ediyoruz. Bayrağımız ve milletimiz, ezelden beri olduğu gibi, ebediyete kadar birbirinden ayrılmayacak ve yok olmayacaktır.

Tarih boyunca olduğu gibi bu defa da kahraman milletimiz yüce Allah’a olan iman ve ümidiyle mücadele etmiştir. O’nun adıyla canını vermiştir. Ezanları susturmamıştır. O halde Yüce Allah’tan Kur’an’ı Kerim’de vaadettiği zaferleri ve İstiklâl’i hak etmiştir. Bayrağımızın ebediyen hür dalgalanmak hakkıdır. Yüce Allah’a iman eden milletimizin de İstiklâl ebediyyen hakkıdır.

Mehmet Akif Ersoy’u saygıyla anıyoruz…

----------

Sayın Okul Müdürüm,
Değerli Öğretmen Arkadaşlarım,
Sevgili Öğrenciler,

Bugün, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşı’mızın TBMM tarafından kabulünün 87. yıldönümüdür.

Bugün burada, rengini şehitlerimizin kanından alan ayyıldızlı bayrağımızın altında toplanma nedenimiz, yüreğimizdeki vatan sevgisini gün ışığına çıkarmak, ülkemize duyduğumuz sevginin büyüklüğünü göstermek, milletçe tek bir yürek tek bir yumruk olduğumuzu, dosta düşmana haykırmak, birlik ve bütünlüğümüzü pekiştirmektir.

İstiklal Marşı, parçalanmış, darmadağın edilmiş, yok olmak üzere olan bir milletin, yeniden doğuşunun, şahlanışının destanıdır.

İstiklal Marşı, Mustafa Kemal’in önderliğinde Türk milletinin verdiği ölüm kalım mücadelesini, Türk milletinin bağımsızlığa olan düşkünlüğünü, bayrak sevgisini, vatanımızın güzelliğini dile getiren bir şiirdir. Milletimizin gönlünde İstiklal Marşı’mızın ayrı bir yeri vardır.

Şairleri sıradan insanlardan ayıran en belirgin özellik, onların daha duyarlı olmalarıdır. Hissettiklerini çekici bir üslupla anlatabilmeleridir. Şairlerin elinde dil daha bir güzelleşir. Bir anlamda insanların iç dünyalarına tercüman olurlar. Milletimizin çektiği sıkıntı ve acıları bizzat kendisi de yaşayan Akif, milletimizin kalbinden geçenleri, bir sanatçı duyarlılığıyla sezinlemiş, vatan aşkıyla yanıp tutuşan gönüllere tercüman olmuştur.

Mehmet Akif, Millî Mücadele yıllarında Burdur, Eskişehir, Afyon, Konya, Kastamonu gibi Anadolu’nun pek çok il ve ilçelerini dolaşmış, yaptığı coşku ve heyecan dolu konuşmalarla, halkımızı yüreklendirmiştir.

Savaş ortamında milletimizin içindeki istiklal ateşini alevlendirecek, mücadele azmini güçlendirecek, milletimizi tek yürek, tek yumruk haline getirecek manevî bir güce, istiklal marşına ihtiyaç duyulur.

Bu ihtiyacı ilk kez dile getiren kişi, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü olmuştur. İsmet İnönü, konuyu Maarif Vekili’ne açmış, askerlerimizin ve milletimizin şevk ve heyecanını artıracak bir millî marş yazdırılmasını istemiştir. Bunun üzerine Maarif Vekaleti, günümüzdeki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı tarafından bir şiir yarışması düzenlenir. Yarışmada birinci seçilen şiirin şairine 500 lira ödül verilecektir. O yıllarda ortalama bir memur maaşının 7,5 lira olduğunu düşünürsek, bu para, o dönem için bir servet değerindedir.

Yarışmaya dönemin şair ve aydınları tarafından 724 şiir gönderilir. Ancak bunlardan hiçbiri Türk milletinin istiklal uğruna verdiği mücadelenin büyüklüğünü, ruhunu, heyecanını yansıtabilecek güç ve değerde bulunmaz.

O yıllarda tanınmış bir şair ve aynı zamanda Burdur milletvekili olan Mehmet Akif yarışmayı kazanacak kişiye verilecek olan 500 liralık ödül nedeniyle bu yarışmaya katılmamıştır. Çünkü ona göre, bir milletin istiklal marşı para ile yazılmaz, yazılamaz.

Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiiriyle milletimizin gönlünde yer etmiş bir şairdir. Bu nedenle Türk milletinin istiklal marşını da Akif’in yazabileceğine inanılır.

Akif’in sırf ödül yüzünden bu yarışmaya katılmadığını öğrenen Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, konuyla yakından ilgilenir, Akif’le bizzat görüşür. Sonunda Mehmet Akif, 500 liralık ödülü almamak şartıyla yarışmaya katılma konusunda ikna edilir.

Mehmet Akif, şiirini Tacettin Dergâhı’nın soğuk duvarları arasında ve TBMM’nin sıralarında kısa bir sürede tamamlar. Akif’in şiiri, yarışmadaki 725. şiirdir.

12 Mart 1921’de istiklal marşını seçmek için TBMM’de oylama yapılır. Mehmet Akif’in şiiri, alkışlar eşliğinde ve dört defa ayakta dinlenerek kabul edilir.

Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı “kahraman ordumuza” ithaf etmiştir. Ayrıca, “Bu şiir bana değil, milletime aittir.” diyerek İstiklal Marşı’nı Safahat adlı kitabına koymamıştır. Yine yarışma sonunda kendisine zorla verilen 500 lirayı da fakir çocuk ve kadınlara meslek öğretmek üzere kurulan “Darülmesai”ye bağışlamıştır. O günlerde Burdur milletvekili olan Akif’in bir paltosu bile yoktur. Ankara’nın dondurucu soğuğunda eski bir ceketle dolaşmaktadır.

Sevgili Öğrenciler, şu an üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı için binlerce şehit verilmiştir. Bu toprakların bedeli, canla ödenmiştir. Öylesine kutsal, öylesine değerlidir işte vatan.

Mithat Cemal Kuntay’ın dizelerinde bayrak ve vatan şöyle tanımlanır:

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Vatan bir annedir, bir sevgilidir, vatan bir namustur. Onsuz yapılmaz. Her şey onunla güzeldir. Vatan atalarımızın bize bir emanetidir. En değerli varlığımızdır. Vatan gibisi yoktur. Vatan en güzelidir. Uğruna dünyaları verseler, yine de değişilmez. Cennet kadar güzeldir çünkü vatan.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Türk milleti, söz konusu vatan olunca değerli bildiği her şeyinden geçer. Canından, c*****ndan, tüm varından geçer. Çünkü vatansız bunların hiçbir kıymeti yoktur.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

Sevgili Gençler, İstiklal Marşı’mızı söylerken; kar kış demeden, eksi 30 derece soğukta nöbet tutan Mehmetçikleri, dondurucu soğuğa, kara, tipiye, fırtınaya aldırış etmeden yollarda mayın taraması yapan, ölüme meydan okuyan, ölüme gülümseyen, kahraman Türk askerlerini düşünmeliyiz. Onlar sayesinde bugün başımız dik, göğsümüz kabarık bir şekilde yürüyoruz. Mayına basmış, vücudu paramparça olmuş, yahut sakat kalan askerlerimizi düşünün. Şehit ailelerini düşünün, dul kalan eşleri, babasının tabutu başında ağlayan çocukları düşünün. Yavrusunu kaybeden bir ******n yürekleri dağlayan feryadını düşünün.

Sevgili Öğrenciler, İstiklal Marşı’mızı söylerken, ayaklarınız yere sağlam bassın, sesiniz gür olsun. Çünkü bu marş bizim. Marşımızı sevin, ülkemizi sevin, okulumuzu, öğretmenlerimizi sevin. Marşımıza, bayrağımıza, ülkemize sahip çıkın. Vatan diye bildiğiniz bu topraklarda göğsünüzü gere gere dolaşın, çünkü bu toprakların bedeli geçmişte ödendi, günümüzde de ödenmeye devam ediyor.

Türk milleti, geçmişi kahramanlıklarla dolu bir millettir. Sarıkamış Harekâtı’nı hatırlayalım. 1914’te Ruslar’a karşı girişilen bu harekatta, 60 binin üzerinde askerimiz Allahuekber dağlarında donarak şehit olmuştur. Çanakkale Savaşı’nı hatırlayalım. Türk milleti için bir ölüm kalım mücadelesi olan bu savaşta 250 bin askerimiz şehit olmuştur. Bu savaşlar, Türk milletinin vatanı ve kutsal varlıkları uğruna neler yapabileceğinin bir delilidir.

Tüm bunlardan çıkarmamız gereken sonuç şu olmalıdır: Türk milleti bugünlere kolaylıkla gelmemiş, çok ağır bedeller ödemiştir. Üzerinde yaşadığımız toprakların her bir karışı, binlerce şehit verilerek korunmuştur.

Çanakkale Savaşı dendiğinde akıllara Mehmet Akif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiiri gelir. Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine adlı şiirini İstiklal Marşı’ndan önce yazmıştır. Türk milletinin Çanakkale’de verdiği bu destansı mücadele Mehmet Akif’in dizeleriyle hak ettiği yeri bulmuştur. Çanakkale Savaşından bahsedip de Mehmet Akif’in Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinden birkaç dizeyi hatırlatmadan geçmek olmaz.

--------

Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış uf**** bir karaya.



Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.



Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâûna da zuldür bu rezil istilâ!



Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.



Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.



Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!



Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.



Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.



Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Âkif ERSOY


İstiklal Marşı, vatanımıza göz diken düşmanlara, ülkemizi bölmeye çalışan vatan hainlerine karşı, güçlü duruşumuzun bir göstergesidir.

Bir ülkede yaşayan milyonlarca insanı, tek bir çatı altında toplayan, birleştiren, milyonlarca kalbin tek bir yürek gibi atmasını sağlayan, milyonlarca insanı millet yapan ulusal değerlerimiz vardır. Bunlardan biri rengini şehitlerimizin kanından alan ayyıldızlı bayrağımızdır. Bir diğeri dilimizdir, güzel Türkçemizdir. Bizi biz yapan ulusal değerlerimizden bir diğeri ise Mehmet Akif Ersoy’un dizeleriyle adeta ölümsüzleşen, atalarımızın bağımsızlık destanı olan İstiklal Marşı’mızdır.

Sevgili Gençler, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı saldırıların, ulusal değerlerimize karşı edilen hakaretlerin ayyuka çıktığı şu günlerde, rengini şehitlerimizin kanından almış ayyıldızlı bayrağımıza, dilimize, güzel Türkçemize, Mustafa Kemal’in önderliğinde atalarımızın verdiği bağımsızlık mücadelesinin anlatıldığı, adeta her bir kelimesi için on binlerce şehit verilen İstiklal Marşı’mıza sahip çıkmak hayati önem kazanmıştır. Bizi biz yapan, Türk milletinin olmazsa olmazı olan bayrağımıza, dilimize, İstiklal Marşı’mıza sımsıkı sarılmamız gerekir. İstiklal Marşı’mızın her kıtasını, her dizesini bugün yeniden okumalı, özümsemeliyiz.

Yüzyıllardır bu ülke topraklarında yaşayan, bu ülkenin suyunu içen, bu toprakların nimetlerinden faydalanan insanlarımız arasında öylesi hainler var ki, yıllarca bu bayrağın gölgesi altında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şemsiyesi altında özgürce yaşamış olmalarına rağmen, bugün bu vatan hainleri ülkemizi bölmek ve parçalamak adına her türlü rezilliği yapmaktadırlar. Saldırılar ister içten ister dıştan gelsin, hangi grup tarafından ve hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, hiç kimsenin bu ülkede yaşayan insanların huzurunu kaçırmaya, bağımsızlığımızın ve birliğimizin sembolü olan Türk bayrağına hakaret etmeye, İstiklal Marşı’mızı hakir görmeye hakkı yoktur. Bir ülkede yaşamak bu kadar ucuz olmamalı.

Ancak gözü dönmüş vatan hainleri şunu çok iyi bilsinler ki, bu ülkede gönlü vatan sevgisiyle yanıp tutuşan, milletinin rahatı ve huzuru için, ayyıldızlı bayrağı için, dili için, İstiklal Marşı için, cennet kadar güzel vatanı için gözünü kırpmadan canını feda edecek milyonlarca insanımız var. Hiç kimse, ama hiç kimse kalplerimizdeki vatan sevgisini, ülke sevgisini, bayrak sevgisini, Türkçe sevgisini, İstiklal Marşı sevgisini silemez. Sevgili Gençler, vatanımızı sevin, ülkemizi sevin, bu cennet vatanı cehenneme çevirmek isteyen hainlere fırsat vermeyin.

Vatan kelimesinin ne anlama geldiğini bir düşünün. Vatan ne demek? Vatandaş ne demek? Bir vatandaş olarak vatanımıza ve milletimize karşı sorumluluklarımız nelerdir? Bir ülkenin sınırları içinde, aynı bayrağın gölgesi altında, aynı dili konuşmak, aynı acıyı ve sevinci paylaşmak, aynı havayı solumak.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, tarih bilincini taşımayan, geçmişine sahip çıkmayan, kültürel değerlerinin farkında olmayan toplumlar ulus birliği içinde yaşayamazlar. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. Uluslar geçmişlerini, dostunu düşmanını, çok iyi bilmelidirler. Bize bu gerçekleri kuşaktan kuşağa aktaranlar, ulusların manevi mimarları, şair ve yazarlarımızdır. Mehmet Akif’e ve İstiklal Marşı’na gösterilen saygı, ulusa ve ulusal değerlere gösterilen saygıyla eş anlamlıdır. Köklerine bağlı ve geçmişinden güç alan kuşakların yetişmesi ancak bu anlayışın yerleşmesiyle mümkündür.

Başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve Mehmet Akif olmak üzere, bu vatan uğruna can veren tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor ve konuşmamı Akif’in şu sözleriyle tamamlamak istiyorum:

“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Bülent SAKÇA
Edebiyat Öğretmeni

----------

İstiklal Marşının 1. Dörtlüğünün Açıklaması

İstiklal bağımsızlık demektir. Bayrak da bir milletin bağımsızlığının sembolüdür. Şair Türk milletine sesleniyor. Onun korkmaması gerektiğini söyleyerek, Türk milletinin hangi zor şartlar altında olursa olsun Türk bayrağını dalgalandıracağını söylüyor. Şair bu topraklar üzerinde Türk ulusunun varlığına işaret eden bir ev, ocak yaşayan tek Türk bulundukça İstiklalin sembolü sancağımızın sonsuza kadar var olacağını ve göklerde dalgalanacağını belirtiyor. Çünkü o bayrak, milletimizin hür olduğunu ispatlayan bir simgedir ve bize aittir. Ayrıca bu dörtlükte bir benzetme yapılmıştır. Bayrak bir yıldıza benzetilmiştir. Yine bu dörtlükte şafak, sancak ve ocak arasında hapsinin kırmızı olması açısından bir renk ilgisi vardır. Har insanın gökte bir yıldızı vardır. Eğer o yıldız parlarsa o insanın şanslı ve talihli olacağı eğer donuksa hasta olacağı anlaşılır. Eğer o yıldız kayarsa o insanda ölür. Bayrağımız da milletimizin yıldızıdır. İstiklal Marşının yazıldığı sırada her ne kadar donuk idiyse sonra yine parlamaya devam edecektir. Şairin buna güveni vardır. Hiç kimse nasıl gökteki yıldıza erişemezse; hiçbir düşman da bayrağımıza el süremez. Milletimiz kahraman, güçlü, onurlu ve çalışkandır. Böyle bir milletin bayrağı da asla sönmeyecektir.

İstiklal Marşının 2. Dörtlüğünün Açıklaması

Burada bayrağa sesleniyor. Bayrak bir insan gibi düşünülmüştür. Kaşlarını çatan bir sevgiliye benzetilmiştir. İst. Marşının yazıldığı zamanlarda yurt düşman işgalindeydi. Bağımsızlığımızın sembolü olan bayrak bu durumdan hoşnut olmadığı için kaşlarını çatıyor. Ezelden beri hür yaşamış ve bayrağını daima göklerde dalgalandırmış olan bu Türk milletine bayrağımın eğer gülmezse yani dalgalanmazsa, onun için döktüğümüz kanlar helal olmaz. Çünkü Hakk’a tapan milletimizin bağımsızlık hakkıdır.

İstiklal Marşının 3. Dörtlüğünün Açıklaması

Şair, bu kıtada Türk milletinin adına konuşuyor. Ben tarih boyunca hür yaşadım, hür yaşıyorum. Bunu ancak çılgın bir kişiliğe sahip olanlar(Bize saldıracak olan düşmanlar) engellemeye çalışır. Önümdeki engelleri aşar yok ederim. Türk ulusunun en önemli özelliği olan hürriyetine bağlılığını vurguluyor. Bağımsızlığın milletimizin hakkı olduğunu söylüyor. Türk milletini kükremiş bir sele benzetiyor ve önüne çıkan herkesi ezip geçeceğini söylüyor.

İstiklal Marşının 4. Dörtlüğünün Açıklaması

Bu dörtlükte şair bir karşılaştırma yapmıştır. Batının ufuklarını en modern savaş araç ve gereçleriyle donatan ordularına karşı, bizim silahları olmasa da tek silahı göğsündeki iman gücü olan askerlerimiz vardır. Şair kazanma hırsının ve inançlı olmanın daha önemli olduğunu vurguluyor.

Yine bu dörtlükte medeniyet bir canavara benzetiliyor. “Ulusun” diyerek işgalcileri, medeniyet iddiasında bulunanları vahşi canavara benzetiyor. Bu canavarın ulumasından korkmamak gerektiğini dile getiriyor. (O Türk milletini yıldırmak, savaş gücünü yok etmek için bağırıp dursun. Böyle güçlü bir imanı tek dişli bir canavara benzeyen ve kendilerini medeniyetin temsilcisi sayan batı ülkeleri yok edemez.)

İstiklal Marşının 5. Dörtlüğünün Açıklaması

Göğsünü düşmana siper eden kahraman askere hitap eden şair geleceğe büyük bir ümit ve inançla bakıyor. Şair, arkadaş sözüyle Türk milletinin gençliğine ve bütün fertlerine sesleniyor. Eğer bir gün ülkemize düşmanlar saldırırsa kendi gövdeni siper ederek onların utanmasızca saldırılarını durdur. Vatan sevgisi imandandır. Bu yüzden Hakk (Allah) vatanını savunanlara zaferi vaat etmiştir. Bu zafer çok yakındadır. Sen yeter ki fedakarca savaş.

6-7: vatanın kutsallığından söz edilmektedir. Dış görünüş itibarıyla vatan bir toprak parçası gibi düşünülebilir. Ancak bu toprak parçasını kutsal kılan vatan haline getiren binlerce şahidin onda gömülü olmasıdır.

İstiklal Marşının 6. Dörtlüğünün Açıklaması

Vatanın kutsallığından bahsediyor. Bu topraklar için binlerce şehit verdiğimizi, bu toprağın alelade bir toprak olmadığını her karışının şehit kanlarıyla sulandığını bu cennet vatanı hiçbir şeye değişmemek gerektiğini anlatıyor. Yoksa atalarımızın kemikleri sızlayacaktır. (Sen o şehitlerin evladı olarak geçmişlini ve tarihini öğren ve ona göre hareket et ki ataların rahat uyusunlar. Eğer canın pahasına olsa bu cennet kadar güzel vatanı korursan onlara layık bir evlat olduğunu ispat etmiş olursun.)

----------

İstiklal Marşının 7. Dörtlüğünün Açıklaması

Cennet vatan benzetmesi tekrarlanmış. Bu vatan uğruna canını feda etmeyecek Türk yoktur. Bir karış toprakta bile binlerce şehit vardır. Toprağı sıksan belki şehit kanları fışkıracaktır. Ben de bu kadar güzel ve değerli bir vatandan ayrı kalmamak için canımı sevdiklerimi ve bütün varlığımı vermeye hazırım. Yeter ki Hüda vatanımdan ayrı bırakmasın. ( Vatan toprakları şehit kanlarıyla sulanmıştır. Şair canını, sevdiklerini ve tüm varlığını kaybetmeye razıdır. Yalnızca Allah!tan istediği vatanından ayrı düşmemektir.)

8-9: Türk tarihinde vatan, millet, din, istiklal kavramları bir arada söylene gelmiştir.

İstiklal Marşının 8. Dörtlüğünün Açıklaması

Şair şehitlerin adına konuşuyor. Son isteğinin topraklarımıza düşmanların girmemesi olduğunu söylüyor. Vatanımız üzerinde okunan ezanlar, İslamiyet’in yaşandığına ve Allah’ın varlığının bir olduğuna şahitlik eder. Bu durumun sürdürülebilmesi için ezanların sonsuza kadar vatanın toprakları üzerinde okunması gerekir. İlahi (Ey Allah’ım) seslenişi var. Dinî motiflerden söz edilmektedir. Camilere düşmanlar saldırmasın, ezanlar hiçbir zaman susmasın diyor.

İstiklal Marşının 9. Dörtlüğünün Açıklaması

Şehitlerin adına konuşuyor. Şair vatanı için şehit olduğunu düşlemiştir. O zaman ifadesiyle anlatılmak istenen zaferin kazanıldığı gündür. Düşman yurttan atılıp hürriyetimize kavuştuğumuzda şair eğer öldüyse ve mezar taşı varsa onun yerine coşkuyla (duyduğu mutlulukta dolayı kendinden geçercesine) şükür secdesi edecektir. (Allah’a şükürlerini sunar) secde etmek şükür ifadesidir. Savaşta aldığı yaralardan boşanan kanlar mutluluk gözyaşlarına karışır. Şairin mutluluk gözyaşları gibi yaralarından kanlar boşalacaktır ve yine zaferin kazanıldığı gün, ruhu serbest kalacak ve göklere yükselecektir ve başı arşa deyecektir. Bir mutluluğu ifade etmek için mutluluktan uçmak ifadesini kullanırız. Burada böyle bir paralellik var. (Vatan hürriyetine kavuştuğu gün rahatlayan ruhu bedeninden ayrılarak gökyüzünün en yüksek katına ulaşır ve Allah’a kavuşur) coşku ile şükür secdesi yapmak anlatılıyor.

İstiklal Marşının 10. Beşliğinin Açıklaması

Burada bayrağa bir sesleniş var. Artık savaşı kazandığımız için sende hürriyetin sana verdiği eski şanını aldın. Şimdi önünde güzel günler var ve hür olarak gönlünce dalgalanabilirsin. Bundan sonra ne sana ne milletimize aşağılanma ve yok olma tehlikesi olmayacaktır. Zaten bu güne kadar hür yaşayan bir milletin ve Allah’a inanan bir topluluğun esir yaşaması mümkün değildir.Şafak kelimesi son bölümde de kullanılmıştır ve güneşin doğuşunu kastetmektedir. Artık karanlık günler bitmiş aydınlık günler gelmiştir. Sonsuza dek Türk milletine izmihlal yoktur. Her zaman hür yaşamış bayrağımın hürriyet hakkıdır.

(Son bölümde anlatılan zafer günleridir. Şair milletimize izmihlal yok diyor. Yani Türk milleti her zaman hür ve bağımsız yaşayacaktır)



İşlemler


CSmiLeFaCe isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alıntı ile Cevapla
 

Tag Ekle
bir, için, istiklal, türk, vatan

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Şu Anki Saat: 21:39

SohbetForum.ORG, en iyi Google Chrome ile dolaşılır.



SohbetForum.ORG Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
bir SohbetBurada markasidir. Sohbet Designed by core
Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.
Kuruluş: SohbetForum.ORG © 2010-2030
mobil sohbet sohbet mobil sohbet sohbet

İçerik sağlayıcı paylaşım sitelerinden biri olan SohbetForum.ORG Forum, Haber ve Güncel Paylaşım Platformu Adresimizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. SohbetForum.ORG sitesindeki konular yada mesajlar hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler için iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde SohbetForum.ORG yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacaktır.