Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri

Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri (http://www.sohbetforum.org/)
-   Din e Dair Herşey (http://www.sohbetforum.org/din-dair-hersey/)
-   -   ümit ile dini sohbet (http://www.sohbetforum.org/din-dair-hersey/16783-umit-ile-dini-sohbet.html)

şerif 06.08.20 12:10

ümit ile dini sohbet
 
vicdanının Sesini Dinlemeyen Gaflete Düşer

Gaflet hali, bir kişinin, Cenab-ı Allah'ın ve ahiretin varlığından habersiz olması ya da haberi olduğu halde bu bilginin gerektirdiği bilinç ve sorumluluğu, davranış şeklini göstermeyerek, kayıtsız ve umursuz bir tutum içinde bulunmasıdır. Gaflet hali, kimi zaman iman eden bir kimse için kısa süreli, geçici bir unutkanlık ya da dalgınlık şeklinde olabildiği gibi kimi zaman da Allah (cc)'a iman etmeyen ya da O (cc)'na ortak koşanlarda olduğu gibi tüm yaşamlarını ve yaşamlarının her ayrıntısını kaplayacak derecede derin olabilir. Bu tehlikeden korunmanın en önemli yollarından biri ise kişinin vicdanının sesine kayıtsız şartsız uymasıdır.

Vicdan, insanı Allah (cc)'ın ilhamıyla sürekli doğru olana yönelten bir yol göstericidir. Kuran'da nefsin tarifinin yapıldığı ayetler şöyledir:

Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)

"Fücur", nefsin istek ve tutkularını haram ya da gayrimeşru yollardan da olsa gerçekleştirmeyi istemesidir. Allah (cc) fücura karşı insanı sürekli ilhamıyla uyarmaktadır. Bu ilhamı ise insan, vicdanın sesi olarak algılar. Bu sese daimi olarak tabi olunması, insanı kötülüklerden ve günahlardan temizleyip arındırır, sonsuz kurtuluş ve mutluluk yurduna götürür. Bu sesi dinlemeyen insan, nefsinin sınırsız arzularına her ne şekilde olursa olsun ulaşmaya çalışır, böylece önce derin bir gaflete girer, sonra da büyük bir azaba doğru ilerler. Gaflet içindeki insanların, vicdanlarının sesine rağmen inkarda direnmeleri Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler... (Neml Suresi, 14)

Vicdanın sesi nefsin sınırsız arzularına karşı insanı sürekli uyarır ve insanı doğru yola davet eder. Gafil insan ise bu uyarıyı -nefsinin istekleriyle çakıştığı için- rahatını bozacak ve huzurunu kaçıracak endişesiyle dikkate almaz. Bu nedenle gafil kişi, vicdanından gelen bu sesi, onun Allah (cc)'ın -doğru yola, sonsuz mutluluğa çağıran- bir ilhamı olduğunu göz ardı ederek sürekli susturmaya çalışır.

Vicdanın sesini dinlememekten dolayı düşülen bu gaflet hali ise, nefsin isyanla, günahla, bozulmalarla daha da kötü hale gelerek fücurun (sınır tanımaz günah ve kötülüğün) artmasına sebep olur. Gafil insan artık öyle derin bir şuursuzluk içindedir ki hayatını fücurla sürdürmek ister:

Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.' "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar. Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'Ay karardığı, Güneş ve Ay birleştirildiği zaman; insan o gün: "Kaçış nereye?" der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin Katıdır. (Kıyamet Suresi, 5-12)

İman edenler ise gaflete düşmekten sakınıp korunur, bunun için de vicdanlarına muhalif olan hiçbir davranışta bulunmazlar

şerif 07.08.20 11:40

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
Ferkedilmeyen Güzellikler


Hindistan’daki bir sucu boynuna astığı uzun sopanın uçlarına astığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken çatlak kova, içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş.

Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.

“Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”

“Neden?” Diye sormuş sucu.

“Niye utanç duyuyorsun?”

Kova cevap vermiş: “Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.”

Sucu şöyle demiş: “ Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.” Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.

Sucu kovaya sormuş: “Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?...Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.”

Hepimizin kendimize özgü kusurları vardır. Kusurlarımızda gerçek gücünüzü bulduğunuzu bilirseniz eğer, sizde güzelliklere sahip olabilirsiniz.

şerif 08.08.20 09:42

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
ÖFKE**

Baldan tatlı olan öfkenin neticesi zahirden acıdır...
Öfkeleneceksiniz ama öfkelerinizin dizginlerini
elinizden bırakmayacaksınız.

Siz öfkenizin değil, öfkeniz sizin uşağınız olacak...
İçinizde kıyametler kopacak.
Kalbiniz dışarı fırlamak için feryat edecek.
Bunlar olmadan siz tam bir insan olamazsınız.

Ama..
bunları kontrol edemezseniz
yine tam bir insan olamazsınız.

Öfkeye direnmek,
bileme taşına yanağını uzatmış bıçak gibi
sizi keskinleştirir.

Öfke anında kendine hakim olan insan kazanır.
Her şeyden önce kendini kazanır.

Ateşe dayanmayan toprak, tuğla olamaz.

Öfke kör eder,
sağırlaştırır,
lisanı bozar.
Suça hazır hale getirir,
gönülleri yıkar,

diğer insanlarla aranızdaki köprüleri havaya uçurur.

Öfkeniz çalışmak için işe yarasın.
Sizi amacınıza ulaştırmak için koştursun.

Size yeni yollar,
yeni zeminler aratsın.....

Sizi kırbaçlasın öfkeniz,

başkalarını değil!............

Öfkesini saklayamayan adam
başkalarınca bilinmemesi gereken bütün
sırlarını ortaya döker.

Harp planlarını düşman ordusuna gönderen bir komutan gibidir
öfkesini bertaraf edemeyen adam…

Öfke, neler olup bitebileceğini asla
kestiremeyeceğiniz,
neler olup bittiğini de asla
hatırlayamayacağınız
bir yolculuktur.


Böyle bir yolculuğa cüret etmeyiniz..
çünkü akıl işi değildir...

Evet,

öfke gelir yüz sararır..

öfke gider yüz kararır!

Resulü sallahu aleyhi ve sellem buyurdu:

"Öfke şeytandandır.
Şeytan ise ateşten yaratılmıştır.
Ateşi söndüren de sudur.
Onun için, biriniz öfkelenince hemen abdest alsın!"

Ebu Vail radıyallahu anh. Ebu Davud

şerif 09.08.20 10:20

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
FARKINDA OLMALI İNSAN


Kendisinin, hayatın olayların, gidişatın farkında olmalı.
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen…
Bir daml**** sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını
ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken Dünya benim dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların "her şeyi bırakıp gidiyorum işte!" dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
ve ölmeden evvel ölebilmeli. ?
Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte
ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli
ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine "seni çok seviyorum!" demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini
ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını
60-70 yıl sonra sigara yüzünden
Azrail’e soba borusu gibi teslim etmenin emanete hıyanet sayılacağını fark etmeli.
63 yıllık ömründe
hiç karnı doymayan bir peygamber’in ümmeti olarak aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.

şerif 10.08.20 12:23

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
TAVSİYE

Ebu Zer, Paygamber Efendimizi kastederek: Dostum bana yedi şey tavsiye etti, bunlar:
1- Fakirleri sevip aralarına karışmayı
2- Dünya için benden zengine değil daha fakir olana bakmayı
3- Hiç kimseden bir şey istememeyi
4- Beni arayıp sormasalar bile hısım ve akrabayı gözetmeyi
5- Acı da olsa daima hakkı söylemeyi
6- ALLAH uğrunda hiçbir tenkitçinin kınamasından korkmamayı
7- Arşın altındaki hazinelerden gelen şu kelimeleri sık sık tekrar etmeyi: "La havle velâ kuvvete illâ billah"
Manası: bütün tasarruf ve bütün güç yalnız ALLAH'ın elindedir.

şerif 11.08.20 13:37

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
Dine hizmet arınmak için fırsattır!..

Günümüzde, sırf rıza-yı İlahîyi tahsil maksadıyla, Nâm-ı Celîl-i İlâhî'yi yüceltmeye çalışmak, Allah Teâlâ'ya ve Resûl-i Ekrem'e karşı alâkanın ifadesidir.



Evet, özellikle bu asırda, Kur'an'a sahip çıkanlar arasında yürümek, bir yönüyle surî ve nazarî dahi olsa Hak maiyyetinin (Hak'la beraber olmanın) alâmetidir ve günah kirlerinden sıyrılmak için de çok önemli bir vesiledir. Bir insan, fâcir de olsa, Hakk'a hizmet yolunda bulunuyorsa, ona hâlâ temizlenme ve Cennet'e ehil hale gelme fırsatı veriliyor demektir. Günahlar, o maiyyet-i İlahiyeyi ve maiyyet-i Nebeviyeyi vicdanın derinliklerinde duymaya mani olabilir; fakat, "i'lâ-yı kelimetullah" hizmetinde yer alan herkesin Cenâb-ı Hak'la ve Resûlullah'la -bir ölçüde- beraber olduğu muhakkaktır. Şayet, insan Mevlâ'nın hoşnutluğunu hedefler ve sâlihlerle kol kola yürümesini sürdürürse, zamanla günahlarının engelleyiciliğinden kurtulacak ve o kudsî maiyyeti vicdan mekanizmasıyla da sezip duyacaktır.

Hadis kitaplarında, Allah'a ve Resûlü'ne karşı şahsî alâkanın dahi çok büyük kıymet ifade ettiğine dair şöyle bir hâdise nakledilmektedir: Henüz içki, şıra ve şerbeti birbirinden tefrik edemeyen ve bağımlılıktan kurtulamayan bir sahabî, zaman zaman sarhoş olacak kadar mahmurlaşmakta ve her defasında da Resûl-i Ekrem tarafından te'dib edilmektedir. O sahabî, bir gün yine aynı suçtan dolayı Resûlullah'ın huzuruna getirilir. Cemaatten birisi, "Allah'ım şu adama lânet et! Bu kaçıncı defadır aynı günah yüzünden tecziye ediliyor ama bir türlü ıslah olmuyor." diye bedduada bulunur. Bu sözü işiten Şefkat Peygamberi (aleyhissalâtu vesselâm) "Ona lânet etmeyin. Allah'a yemin ederim, o, Allah'ı ve Resûlü'nü gönülden sevmektedir!" der; "Allah'ım, ona rahmet et ve onun taksiratını bağışla!" diye dua etmelerini emir buyurur.

Demek ki Allah'ı ve Resûlü'nü sevme, bir ölçüde onlarla beraber olmayı netice verecek ve mü'minlerin hayır dualarını almaya yetecek kadar değerlidir. Böyle şahsî ve küçük bir alâkaya bu kadar teveccüh gösterildiği nazar-ı itibara alınınca, i'lâ-yı kelimetullahın insana neler kazandıracağı hakkında bir değerlendirme yapılabilir. Zira ruha mal olan sevgi meltemiyle cihana açılma ve Allah'ın adının kalblere nakşedilmesi için çalışma, o ferdî ve basit alâkanın kat kat üstündeki bir sadâkat ve muhabbetin remzidir. Dolayısıyla, bu yoldaki bir insanın mazhar kılınacağı teveccüh, sadece cüz'î planda sevgi besleyen birisine lutfedilenden çok daha fazla olacaktır. Bu itibarla, i'lâ-yı kelimetullah çok önemlidir; onun uğrunda mücahede eden bir insan ister muharebede şehit olsun isterse de yolun herhangi bir durağında kanatlanıp ötelere uçsun, mutlaka arınmış olarak Cenâb-ı Hakk'a kavuşacak ve O'nun sürpriz

nimetlerine ulaşacaktır.

şerif 12.08.20 11:42

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
Düşün ve Şükret !

Allah’ın sana bahşettiği nimetleri düşün !

Sağlıklı bir beden,

Güvenli bir vatan,

Yeterince gıda ve giysiler,

İhtiyacın olan hava, su ...

Ve daha neler, neler !?..

Düşün ve Şükret !

Dünya senin !. Fark edebiliyor musun ?

Hayat senin !. Kavrayabiliyor musun ?

Her türlü nimet senin !. şükredebiliyor musun ?

Düşün ve Şükret !.

Eksik olan ne ?..

Gören gözlerin,

Konuşan dilin, dudakların,

İşiten kulakların,

Ellerin, ayakların var !..
Düşün ve Şükret !

Ayaklarının üzerinde yürümek kolay iş midir ?

Bacakların üzerinde durmak kolay iş midir ?

Çalışmayan nice ayaklar, kesilen nice bacakları düşün !..

Doyasıya uyumak kolay iş midir ?

Acıyla kıvranan, kapanmayan nice gözleri düşün !

Mideyi yiyeceklerle doldurmak, yada kana kana su içmek kolay iş midir ?

Yemek yiyemeyen, su içemeyen nice hastaları düşün !..

Düşün ve Şükret !..

Sesleri işitmeni düşün; sağırlıktan korunmuşsun.

Görme özelliğini düşün ; Körlükten korunmuşsun.

Akıl nimetini düşün ; delilikten korunmuşsun.

Yalnız görme ya da işitme özelliğini,

Tonlarca altınla değişir misin ?

Ellerin, ayakların karşılığında

Nâdide mücevherleri kabul eder misin ?

Bil ki sen, sayılamayacak kadar çok nimetlere ve özelliklere sahipsin. Fakat bunların farkında değilsin. Bunun için hep sıkıntı, üzüntü ve ümitsizlik dalgaları arasında kıvranıp duruyorsun.

Oysa sıcak ekmeğin,

Soğuk suyun,

Doyasıya uykun,

Ve gıpta edilecek sağlığın var...

Bunlara şükretmelisin.

Düşün ve Şükret !..

Ele geçiremediklerini düşünüp üzüleceğine,

Kaybettiğin maddi değerler için huzursuz olacağına,

Elinde olanlar için şükretmelisin !..

Çünkü mutluluğun anahtarı senin elinde !..


Zira nimetlerin devamı ; Şükürle olur.

Huzur ve mutluluk ; Şükürle olur.

şerif 13.08.20 11:22

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
İmreneceksen;

“Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî kimse o ateşten uzak tutukacaktır” âyetindeki müjdeye nail olan, Sevr mağrasındaki İkinin İkincisi HZ. EBU BEKİR (r.a)’a imren



İmreneceksen HZ. ÖMER (r.a)’a imren;

Allah Rasûlü onun için

“Cennette beyaz bir saray gördüm. Kimin bu saray diye sordum, Ömer b. Hattabın dediler” buyururyor.



İmreneceksen Efendimizin;

“Ey Allah’ım! Sen Onu sırattan sağ salim geçir!” duasını almış HZ. OSMAN (r.a)’a imren.



İmreneceksen Peygamberimizin;

“O, Allah’ı ve Rasûlünü sever; Allah ve Rasûlü de onu sever” hadisindeki övgüye mazhar olan HZ. ALİ (r.a)’a imren.



İmreneceksen genç yaşta şehit olup cenazesini meleklerin yıkadığı HANZALA (r.a)’a imren…

şerif 14.08.20 12:00

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
Başörtülü kızın ibretlik rüyası..

Genç kızın son senesiydi okulun bitmesine bir sene kala başörtüsü yasağının polis nezaretinde uygulanmaya başlanmıştı. Yasağa karşı direniş zincirleri de yavaş yavaş aile ve bazı cemaatlerden gelen başınızı açın emeğinizi zay etmeyin, büyük hayırlar için küçük şerleri kabul edin, yasağa direnmeyin, islama hizmet için başka çare yok, zaten başörtüsü fer-i bir mesele olduğunu islamın tek otoriter efendi hazretleri beyan etmeleriyle, çözülmeye başlamıştı, direniş zincirleri.
Genç kız bu fetvalar ve aile baskısı karşısında başını açıp taviz veren kervanına katılan kızların gitmesiyle artık iyice yalnız kalmıştı, kendisi gibi direnen birkaç kız kalmıştı yanıbaşında.Onun vicdanı bu fetvayı kabul etmiyordu bir türlü.başörtüsü farzdı nasıl farzı terk edebilirdi.İkna odalarına girmeden cemaat ağabeylerinin başınızı açın iknalarına maruz kalmıştı,nefsi aç diyordu,ama vicdanı rahatsız ediyordu onu açma diyordu.Bazı cemaatler ise haramdır başını açmak diyordu bazıları zaruret haramları helal eder diyordu.

genç kız bu fikir ve fetva karmaşası karşısında bocalamaktan bıkmıştı.artık sadece medet umacağı ve güveneceği Allah kalmıştı.ONDAN YARDIM İSTEDİ.Rabbim işin hakikatini göster yardım et rabbim diye yaşlı gözlerle yalvarmıştı.

O gece rüyasında iki hakikat sineması görmüştü. O hakikat sinemasında mason vali Nevzat Tandoğan Bediüzzaman hazretlerine: Hoca şu sarığı çıkarıp şapkayı başına geçireceksin. Kanunlarımıza riayet edeceksin diyordu. Bediüzzaman hiddetlenmişti bana bak Nevzat bu sarık bu baş ile çıkar saçlarım adedince başım olsa hakikati Kuraniyeye hepsini feda ederim diyordu.

İkinci hakikat sinemasında şöyle nida ediyordu: Bediüzzaman :Ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz asla,ve o BAŞÖRSÜNÜ TEFEURAT GÖREN FETVA SAHİBİNİ minberden aşağı atıyordu.

ŞÖYE DİYORDU:
sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır diye haykırıyordu. Genç kız kan ter içinde rüyadan uyanmıştı, Rabbine şükür etti kendisine hakikati gösterdiği için. Kendisine kimin kötülük edip başlarını din namına İslam adına açtıranların gerçek yüzlerini anlamıştı artık .

Bediüzzaman sünnet olan sarığı için başını verirken, ben farz olan örtüm için hayatımı versem azdır diyordu niçin okulu bıraktın diyenlere.

şerif 16.08.20 10:11

Cevap: ümit ile dini sohbet
 
Bir yolculuğun hikayesi



YOKTUN

Yüz sene, bin sene, yüz bin sene, milyon sene önce yoktun. Yok
olduğunu da bilmiyordun. Çünkü sen yoktun. Hiçbir insan da senin
"yok" olduğunu bilemezdi. Hatta senin yokluğun o zamanlar söz
konusu bile olamazdı. Sen yoktun ki yokluğun veya varlığın söz
konusu olsun.


DOĞDUN


Daha doğrusu belli bir zamanda ve belli bir mekânda doğan bir çocuk
"sen" oldun. Sen kimdin? Sen seni daha bilmiyordun. Bazen bir
cıyaklıyor, arada bir uyukluyordun. Erkek mi kız mı olacağını
sen belirlememiştin. Doğduğun tarih ve yer sana sorulmamıştı.
Kaç yüz bin sene önce Habeşistan'da bir mağarada doğabilir
miydin? Babil'in asma bahçelerini sulayan bir bekçinin oğlu yahut
Fenikeli bir çömlek tüccarının torunu olabilir miydin?


İki bin bilmem kaç yılının kıyamete yakın aylarında
Karadeniz'in ortasında on beş milyonluk bir deniz kentinde
mütevazı bir gökdelenin seksen yedinci katında dünyaya merhaba
diyebilir miydin? Babanı ve ****** sen seçmemiştin. Onlar da seni
seçmemişti. Doğduğunda görüp tanıdılar seni. Sen de seneler
sonra tanıdın onları. Zengin çocuğu mu, yahut fakir çocuğu mu
olacağın belki önemliydi ama bu da senin elinde değildi.


DOĞDUN


Üstelik bir insan olarak doğdun. Hani bir tarla faresi olarak da
varlık âlemine doğabilirdin. Yahut kapkara bir hamam böceği yahut
da sevimli bir kertenkele. Belki de bir evde beslenen minnoş kedi.
Bunlardan hiçbiri olarak doğmadığın kesin. Neden doğdun, nereden
gelip nereye gidiyorsun, hayat neden var, niçin insan oldun? Niçin
şu zamanda bu mekânda filancanın çocuğu, falancanın kardeşi
oldun? Neden kertenkele oldun veya olmadın? Tüm bu soruları sorsan
da sormasan da seninle beraber doğmuş oluyor. Soruları
düşünmemek, çözmemek sorunları ortadan kaldırmaz. Şöyle veya
böyle niçin doğduğunu merak etmeden yaşadın, yaşadın...


BÜYÜDÜN


Okudun veya okumadın. Köylü veya şehirli oldun. Belki pazarda hamal
belki ilçede kaymakam oldun. Belki belediyede memur belki başbakan
oldun. Belki hırsız belki gardiyan oldun. Belki öğreten belki
öğrenen oldun. Evlendin veya evlenmedin. Belki korkak belki cesur
oldun. Belki zeki belki kalın kafalı oldun.
Büyüdün ve mutlaka bir şeyler oldun. Belki çoluk çocukla
oyalandın. Belki sokak sokak aval aval dolaştın. Belki her gün
milyonlarca lira kazandın. Belki üç beş kuruş için çırpınıp
paralandın. Belki kitapların arasında geceledin. Belki içki
masasında sabahladın. Belki kuş gibi süzüldün. Belki yılan gibi
süründün. Oyalandın yahut dolandın. Kazandın yahut paralandın.
Geceledin yahut sabahladın. Süzüldün yahut süründün. Ama herkes
gibi dünya ile birlikte güneşin etrafında bedavadan birkaç tur
attın. Belki yirmi, belki otuz tur. Belki altmış belki yetmiş tur.
Ve sen iyi bilirsin ki bu turları sonsuza dek sürdürecek yoktur.


Son istasyona yaklaştın.


İnişe geçtiğinin farkındasın. Turların sayısına paralel olarak
ortaya çıkan incecik fenerler sana son istasyonu hatırlatır, beyaz
beyaz!..


İlk bakışta görmezlikten gelirsin bu uğursuz trafik işaretlerini.
Hatta dayanamayıp sökersin yerinden birkaç tanesini. Ancak gün
gelir sökmekle baş edemezsin. Siyaha ya da kumrala boyamaya
çalışırsın. Beyaz beyaz alevlenen sadece saçların değildir.
Tüm vücudun için için yanmaktadır. Vücudunda baş gösteren
rahatsızlıklar gün gelir tamir edilemez olur. Tamirciler sana sahte
umutlar verirler. Kesip biçer, söküp takıştırırlar. Nihayet
beklemediğin gün gelir.


Hâlbuki hayatın boyunca hep beklemiştin. Büyümeyi, okul bitirmeyi,
başarılı olmayı, iş güç sahibi olmayı, evlenmeyi, çoluk çocuk
sahibi olmayı, çocuklarının büyümesini, okul bitirmesini,
başarılı olmalarını... Hep bekledin. Önce kendin için. Sonra
çocukların için. Eğer daha uzun yaşasaydın bu sefer aynı
şeyleri torunların için bekleyecektin. Bir beklediğin
gerçekleşince başka şeyleri bekledin. Beklemekle geçti hayatın.


Çok gariptir ki yüzde yüz karşılaşacağını bildiğin şeyi hiç
beklemedin. Düşünmek bile istemedin. Son istasyona yaklaştığını
hissettikçe hayata daha da bağlandın. Kiradaki evlerine ve
dükkânlarına zam üstüne zam yaptın. Bankadaki paralarının daha
da çoğalmasının hırsıyla geceleri uykunu kaçırdın. Varisi
olduğun kişilerin bir an önce miraslarına konmak için onların
ölmesini bile istedin. Daha da rahat yaşayabilmek, eğlenebilmek,
yemek ve içmek için insanları kandırdın. Yoksullara yardımı
düşünmedin. Bazen üç beş kuruşu yahut eskimiş bir elbiseyi
verdinse de başa kaktın. Yoksulu küçük gördün, kendini
yücelttin.


Son istasyona varan arkadaşlarının ve akrabalarının gidişini
hüzünle seyrettin. Arada bir bu ayrılışlar da olmasa son istasyonu
aklına hiç getirmeyecektin. Onları hatırlayıp dünyada her birinin
mevkiini, zenginliğini, işlerini, sıkıntılarını, neşelerini,
dünyada neye kavuştuklarını, ölümü nasıl unuttuklarını ve
beklemedikleri bir zamanda, ahiret için ellerinde hiçbir azık yok
iken, ölümün gelip onları götürdüğünü gördün. Şimdi
mezardaki hallerinin nasıl olduğunu, azalarının birbirinden nasıl
ayrıldığını, etlerini derilerini, gözlerini ve dillerini,
böceklerin, kurtların nasıl yediğini, onlar bu halde iken
varislerinin mallarını taksim edip, rahat rahat yediğini göz
önüne getirdin. Bu ayrılışlardan sonra biraz kendini toparlamak
istedin ama kısa zamanda son istasyonu tekrar unuttun. Hiç
ölmeyecekmiş gibi hayata tekrar sarıldın. Fakat her nefes alıp
verişinin seni son istasyona yaklaştırdığını düşünmedin ve
sonunda herkes gibi öldün.


Kimler geldi neler neler istediler,
Hepsi de bu dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç ölmeyecek gibisin değil mi,
İşte o gidenler de senin gibiydiler.


ÖLDÜN


Şimdi hiç bilmediğin bir âlemdesin. Acaba benim hâlim ne olacak
diye beklemedesin. O âlemde seni karşılamaya geliyorlar. Bu
dünyadaki amellerine göre karşılayacaklarını bildiğinden, her ne
kadar bu dünyada bilmezlikten gelsen de, eyvahlar çekiyorsun.
"O gün yüzleri ateş içinde çevrilirken: Ah keşke Allah'a
itaat etseydik, Peygambere itaat etseydik! derler." (Ahzab 66)


Ama o gün sözler fayda vermeyecek. Eyvah deme zamanı dünyadadır.
Ben bu hatayı niye yaptım, Rabbime karşı, peygamberime karşı,
vefalı olmam gerekenlere karşı bu vefasızlığı nasıl yaptım,
verdiğim sözlere niye uymuyorum, verdiğim sözleri niye hayatımda
tatbik etmiyorum? Diye düşünüp kendine gelme yeri dünyadır.
Eyvahlar diyorsun o ateşin azabını, hararetini hissettiğinde,
kemiklerin erirken, etlerin lime lime yanıp dökülürken, yeniden
vücut bulup yeniden yanarken... Ama o zaman eyvahlar fayda vermeyecek.
Ve sonra peşine düştüğün zalimlerden, kâfirlerden,
münafıklardan, peşine düştüğün dünyacılardan şikâyet
edeceksin.


Ey insan, öyleyse aklını başına al! Kimin peşinden gittiğine
dikkat et! Cehenneme mi götürüyor arkasından gittiklerin, yoksa
cennete mi kılavuzluyor? Hayattayken, elin tutarken, ayağın
yürürken, zihnin çalışırken, iş yapma gücün varken, tevbe
etmek; peşinden gittiklerin nereye gidiyor diye fark edip bunlar beni
nereye sürüklüyor, nereye götürüyor, diye sormak "Beni haktan,
hak yoldan sapıtıyorlar" diyerek dönmek gerekir. Ama bunları hiç
düşünmedin. Uyaranları ise irticacı olarak gördün.


Niçin doğduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, hayatın gerçek
anlamını, ölümün anlamını ve ölümden sonrasını merak etmeden
dünyaya gelip gittin. Hamam böceği, kertenkele ve evinde beslediğin
minnoş kedi de yaşamları boyunca bunları merak etmediler. Senin
onlara onların da sana hayli benzediğinizi söylesem. Bunun sebebini
de merak etmezsin sanırım!





alıntı


Şu Anki Saat: 13:11

Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
bir SohbetBurada markasidir. Sohbet Designed by core

Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.