Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri

SB Yönetim İletişim Sohbet Radyo Anasayfa

Geri git   Sohbet Forum - Türkçe Forumlar ve Eğlence Forum Siteleri > > > >

Rastgele Günün Sözü:
Sohbet SB Mobil Uygulama



Kullanıcı Etiket Listesi


 
 
Seçenekler Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 04.12.18   #1
Kullanıcı Profili
LaL
 LaL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Arrow Mü’minin Kulluk Hayatı

Mü’minin Kulluk Hayatı


Yıl: 2014 Ay: Temmuz Sayı: 94

Efendim; ilâhî rahmet, mağfiret ve bereket mevsimi olan bir Ramazân-ı Şerîf’e daha kavuştuk. Peki, bu mübârek günlerde, bir mü’minin nasıl bir kulluk hayatı yaşaması lâzım geldiği hususunda bizlere neler söylemek istersiniz?

Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmede:

“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99) buyurmak sûretiyle, Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in şahsında bizlere, son nefesimize kadar kulluğu îtinâ ile yaşamamızı emir buyurmaktadır.

Zira Cenâb-ı Hakk’a kulluk, hayatın sadece belirli dönemlerine mahsus ve zaman zaman îfâ edilen bir vazife değildir. Aksine, âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere, son nefese kadar hayatın her ânında yaşanması gereken bir mükellefiyettir.

Dolayısıyla müʼmin, Ramazan iklîminin bu mağfiret günlerini, bulunmaz bir hazine kıymetinde telâkkî edip kulluktaki gayretini artırmalıdır. Fakat Ramazanʼın gönül feyzini bütün bir yıla taşıyıp kulluk hayatını istikâmet üzere yaşamaya çalışmalıdır.

İstikâmet ise; Allah ve Rasûlullah muhabbetini gönülde dâimâ canlı tutarak, hayatının her safhasını Kur’ân ve Sünnet ölçülerine göre düzenlemek, dünyanın nefsânî zevklerinden uzaklaşıp esas hayatın âhiret hayatı olduğu şuur ve idrâki içinde, takvâ üzere bir kullukta bulunmaktır.

Meselâ Âlemler Sultânı Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlanmış olduğu hâlde, geceleri sabahlara kadar gözyaşları içinde namaz kılmış ve istiğfar etmişlerdir. Kalbine indirilmiş olan Kur’ân-ı Kerîm ile bütün insanlığı hidâyete dâvet ederken, İslâm’ın nasıl yaşanacağını, emsalsiz örnek şahsiyetiyle ümmetine bizzat tâlim buyurmuştur. Omuzlarında bütün bir insanlığın mes’ûliyetini taşırken bile, hiçbir zaman hizmetten geri kalmamıştır. Mescid yapılırken mübârek sırtında taş taşımış, arâziye çıktıklarında yemek pişirilmesi için odun toplamışlardır.

Bedir Harbi’ne giderken de üç sahâbî ile nöbetleşe bir deveye binmiş, kendi haklarını ısrarla O’na ikrâm etmek isteyen sahâbîlerine şu eşsiz mukâbelede bulunmuştur:

“–Siz yürümeye benden daha tahammüllü değilsiniz. Ayrıca ben de sevap kazanma husûsunda sizden daha müstağnî (ihtiyaçsız) değilim.” (İbn-i Sa’d, II, 21; Ahmed, I, 422)

Şunu aslâ unutmamak gerekir ki, peygamberler ve onların bildirdikleri dışında hiç kimsenin son nefeste îmanla gidebilme teminâtı yoktur. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde, Cehennemʼe bir karış kala ilâhî rahmete mazhar olanlar ve bunun aksine, Cennetʼe bir karış kala ilâhî azâba dûçâr olanlar haber verilmektedir. Mesela Bel‘am bin Bâûrâ bunlardan birisidir. Nitekim o, Levh-i Mahfûz’a bakıp onu okuyacak makâma ermişti. Duâları makbul bir kimse idi. Fakat daha sonra nefsine meyletti ve neticede ebedî hüsrâna uğrayanlardan oldu.

Bu hâdise Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bildirilir:

“Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz âyetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin hâdisesini anlat. Dileseydik onu âyetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Onun hâli, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir…”(el-A’râf, 175-176)

Bu sebeple, âhiretleri hakkında ilâhî teminat altında bulunan peygamberler dahî, bu hususta “havf ve recâ / korku ve ümit” duyguları arasında dâimâ ilâhî rahmete sığınmışlardır. Meselâ Cenâb-ı Hakk’ın Halîl’i/dostu olan İbrahim -aleyhisselâm-;

“(Yâ Rabbi! Kulların) diriltilecekleri gün beni mahcup etme!” (eş-Şuarâ, 87) niyâzında bulunmuştur.

Yine “Aşere-i Mübeşşere”, yani daha dünyada iken Cennet’le müjdelenen sahâbîlerden hiçbiri, ibadet ve kulluklarında aslâ gevşeklik göstermemiş, aksine her geçen gün gayretlerini daha da artırabilmenin azmiyle örnek bir kulluk hayatı sergilemişlerdir.

Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in;

“–Selmân bizdendir, Ehl-i Beyt’tendir!”[1] buyurmak sûretiyle taltif ettiği Selmân -radıyallâhu anh-’ın başından geçen şu hâdise, ne kadar ibretli ve mânidardır:

İki kişi Hazret-i Selmân’a selâm verip:

“–Sen Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’in sahâbîsi misin?” diye sormuşlardı. O da:

“–Bilmiyorum.” cevâbını verdi.

Gelenler, acaba yanlış birine mi geldik diye tereddüt edince Selmân -radıyallâhu anh- sözlerini şöyle tamamladı:

“–Ben Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’i gördüm, O’nun meclisinde bulundum. Ancak Allah Rasûlü’nün asıl sahâbîsi, O’nunla birlikte Cennet’e girebilen kişidir.”

Yani kişinin gerçek mânevî kıymeti, âhirette belli olacaktır. Bu yüzden kula düşen; hangi mânevî makam ve mevkîde bulunursa bulunsun, hiçlik ve acziyet hissiyâtı içinde kullukta gayret etmektir.

Daha bunlar gibi pek çok misal saymak mümkündür. Son olarak Kays bin Ubâd -radıyallâhu anh-ʼın naklettiği şu hâdiseyi zikredelim:

“Medîne Mescid’inde oturuyordum. (Aralarında bulunduğum insanlar içinde Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’in ashâbından bâzıları da vardı.) O esnâda yüzünde huşû eseri görülen bir zât içeri girdi. Cemaat:

«‒Bu, Cennet ehlinden bir zâttır!» dediler.

Bu zât, câiz olacak kadar kıraatte bulunarak hafifçe iki rekât namaz kıldı, sonra da çıkıp gitti. Ben de onu takip ettim. Kendisine:

«‒Sen Mescid’e girdiğin vakit insanlar; senin Cennet ehlinden bir zât olduğunu söylediler.» dedim.

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

«‒(Sübhânallâh!) Vallâhi hiç kimseye bilmediği bir şeyi söylemesi yakış*maz. Bunu niçin söylediklerini sana anlatayım:

Ben Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz zamanında bir rüyâ gördüm ve onu Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’e anlattım. Kendimi bir bahçede gördüm. (Burada bahçenin genişliğini, yeşilliğini ve güzelliğini anlattı.) Bahçenin ortasında demirden bir direk vardı. Alt kısmı yerde, üst kısmı gökte idi. Tepesinde bir kulp vardı. Bana:

“–Direğe çık!” denildi. Ben:

“–Yapamam!” dedim. Hemen bir hizmetçi gelip elbisemin arkasından tu*tarak kaldırdı, ben de tırmandım, tâ direğin en üstüne çıktım ve kulpa yapıştım. Bana:

“–Sıkıca tut!” denildi. Kulp elimdeyken uyandım. Bu rüyâyı Nebiyy-i Ekrem -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’e anlattım. Allah Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-:

“‒O bahçe İslâm’dır. Bu direk de İslâm’ın direğidir. Kulp da Urve-i Vüskâ’dır (yani sapasağlam îman ve İslâm kulpudur). Sen ölünceye kadar İslâm üzere olacaksın!” buyurdular. Bu adam da Abdullah bin Selâm’dır».” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 19; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 148)

Diğer bir rivâyete göre Rasûlullah -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz:

“Abdullah, Urve-i Vüskâ’ya sıkıca yapışmış vaziyetteyken ölecek!” buyurmuşlardır. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 149)

Abdullaht, Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’in kendisine verdiği müjdeye güvenerek hiçbir zaman rehâvete kapılmamış, aksine sağlam bir irâde ile gayretini daha da artırmış, İslâm’ın sapasağlam kulpuna sıkıca sarılmış ve bu bağlılığını hiçbir zaman zayıflatıp gevşetmemiştir.

Velhâsıl bizler de bu mübârek günleri Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmak için bir fırsat bilmeli ve kulluk gayretlerimizi daha da artırmalıyız.

Nitekim Şâh-ı Nakşibend-rahmetullâhi aleyh-, Allah dostlarından bir zâtın şu sözünü nakletmişlerdir:

“Eğer velî, bir bahçeye girse ve ağaçların her bir yaprağı ona «Ey Allâh’ın velîsi!» diye nidâ etse, onun, zâhiren ve bâtınen o sese iltifat etmemesi lâzımdır. Bilâkis her an kulluk, takvâ ve tazarrû hâlini daha fazla artırmaya gayret ve titizlik göstermelidir.

Bu makamda kemâl mertebesi, Hazret-i Muhammed Mustafâ -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem- Efendimiz’e muhsustur. Rasûlullah-Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-her ne kadar pek çok ilâhî nîmet ve ikrama nâil olsalar da, yine kulluk, ilticâ ve tazarrû hâllerini artırır ve bu hususta; «Şükreden bir kul olmayayım mı?» buyururlardı. (Buhârî, Teheccüd, 16)”

Cenâb-ı Hak bizlere, bu dünyada erişebileceğimiz en yüksek pâye olan “Hakkʼa kulluk”ta son nefesimize kadar istikâmet üzere olmayı nasip ve müyesser eylesin!..

Âmîn…

Dipnot:

[1] Hâkim, III, 691/6541; Heysemî, VI, 130; İbn-i Hişâm, III, 241; İbn-i Sa‘d, IV, 83.



İşlemler


LaL isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alıntı ile Cevapla
 

Tag Ekle
aleyhi, bir, daha, sallâllâhu, sellem-

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Sizin Yeni Konu Acma Yetkiniz var yok
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı

Gitmek istediğiniz klasörü seçiniz


Şu Anki Saat: 00:48

SohbetForum.ORG, en iyi Google Chrome ile dolaşılır.



SohbetForum.ORG Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.7
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
bir SohbetBurada markasidir. Sohbet Designed by core
Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.37 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.
Kuruluş: SohbetForum.ORG © 2010-2030
mobil sohbet sohbet mobil sohbet sohbet

İçerik sağlayıcı paylaşım sitelerinden biri olan SohbetForum.ORG Forum, Haber ve Güncel Paylaşım Platformu Adresimizde 5651 Sayılı Kanun’un 8. Maddesine ve T.C.K’nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan sorumludur. SohbetForum.ORG sitesindeki konular yada mesajlar hakkında yapılacak tüm hukuksal Şikayetler için iletişime geçilmesi halinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde SohbetForum.ORG yönetimi olarak tarafımızdan gereken işlemler yapılacaktır.